İktidar cenahında yeni bir medya stratejisine hazırlanıldığını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sonrasına hazırlanan Bilal Erdoğan’ın, katıldığı bir toplantıda söylediklerinden anladık. Bilal Erdoğan, söz konusu toplantıda, sosyal medyada Fethullah Gülen cemaatiyle bağlantılı isimlerin kanallarının çok izlenmesinden, onlara itimat edilmesinden ve yayınlarının paylaşılmasından şikayet ediyor.
Gerçekten de öyle. 15 Temmuz’dan sonra çoğu yurtdışına çıkan üst düzey kadroların, özellikle yayın dünyasında olanların her biri bir sosyal medya kanalı oluşturdu. Düzenli yayın yapıyorlar ve rakamlara bakılırsa hayli izleniyorlar.
İktidar yandaşlığı yapan yayın kuruluşları veya sosyal medya mecraları ise dökülüyor. Takip ve izlenme oranları çok düşük. Tek bir merkezden yönlendirme ile yayılan haberlerin inandırıcılığı kalmadığından halk, haber alma ihtiyacını bağımsız kanallardan gidermeye çalışıyor. Medyada kurulan Alo Fatih düzeninden dolayı tasfiyeye uğrayan gazetecilerin her biri, mesleklerini bağımsız mecralarda sürdürmeye çalışıyor; reyting bakımından da açık ara öndeler.
Aslında herkes biliyor ki; “Alo Fatih” düzeni sürdürülebilir bir durum değil. Ne kadar algı yönetimi yapılırsa yapılsın bunun bir sınırı var ve o sınırlara dayanıldı. Yalanları sonsuza kadar söyleyemezsiniz. Çünkü halk bir yaşadığı gerçeklere bakıyor bir de ekranlarda papağan gibi aynı şeyleri tekrarlayan, inandırıcılığı kalmamış güya gazeteci, akademisyen, avukat gibi isimlerin anlattıklarına bakıyor ve izah edilemez fark olduğunu görüyor. Şimdi birer birer gerçekler pörtlüyor.
Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan bir tartışma başlattı. İktidarı savunma işinin 'gazetecilere terk edildiğini' belirterek "İktidarı savunmak, gazetecilere bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir" dedi. Ardından, Hürriyet gazetesi köşe yazarlarından Hande Fırat, "Şimdi iğneyi batırma zamanı" başlıklı yazısında siyasetçilerin tartışma programlarına çıkmadığını veya çağırılmadığını belirterek; "Onların yerine vekalet yayınlarını ne yazık ki gazeteciler yapıyor. Hal böyle olunca da gazeteci siyasi parti sözcüsüne dönüyor. İster muhalefet ister iktidar kanadına yakın medya kuruluşu olsun ne yazık ki hepimiz çizgiyi aştık" diye yazdı ve tartışma dal budak saldı.
Bu yazılar, AKP’nin, yeni bir medya stratejisine ihtiyaç duyduğunun işareti sayılır. Yıllardır, meslek ilkelerine aykırı davranarak kendini iktidara siper edinenler de sözlerinin değersizleştiğini, toplumda hiçbir etki yaratmadığının farkındalar. Ama şimdi iğneyi kendilerine ne kadar batırırlarsa batırsınlar, zerrece inandırıcılıklarının kalmadığını bilmeliler.
AKP, iktidara geldiği tarihten bu yana en küçük bir sızıntıya dahi izin vermeyecek biçimde medyayı kontrol altına almayı başardı. Kamu ihalelerinde aslan payını alan müteahhitlere yayın organlarını satın aldırarak, muhalif yayın kuruluşlarına el koyarak, iktidar kadrolarını medyaya yerleştirerek iktidarına yönelik en küçük bir eleştirinin yapılmasını dahi engelledi. Medyanın mülkiyet yapısı değiştiği gibi hiçbir muhabirlik, editörlük geçmişi bulunmayan kerameti kendinden menkul bazı isimler, gazeteci, araştırmacı, analist, akademisyen unvanlarıyla ekranları, gazete sayfalarını kapladı.
Medya kuruluşlarına ekranına çıkartılacak isimler de hangi haberin yazılıp yazılmayacağının da talimatı gitmeye başlayınca mesleğini yapanlar tasfiyeye uğradı. Tıpkı devlette olduğu gibi iktidar yanlısı gazeteciler, çok yüksek maaşlarla kariyer basamaklarını hızla tırmanırken pek çok gazeteci işsiz kaldı.
Kurulan düzenin ortaya çıkardığı en büyük sorun, gazeteciliğin ana omurgasını oluşturan muhabirlik sisteminin işlevsizleştirilmesi oldu. Her akşam aynı ekranlarda aynı kişilerle saatlerce sürdürülen ve çoğu, gerçek sorunları unutturmayı amaçlayan programlar kakafoniye dönüştü.
Oysa gazetecilikte esas olan muhabirliktir, editöryal bağımsızlıktır. Üstelik sadece iktidara değil, muhalefete de, çeşitli çıkar çevrelerine ve güç odaklarına da mesafeli olmayı gerektirir. Gazeteci bir siyasi aktör gibi konuşmaz, bir esnaf gibi ticari ilişkilere girmez, aracılık yapmaz.
İktidarın gazetecisi olmaz.
Muhalefetin de gazetecisi olmaz.
Gazetecinin tek bir derdi vardır; o da gerçekleri yazmak.