Son yazımızda genel inanışın aksine Birinci Dünya Savaşı'nın 1918'de Almanya ve Türkiye'nin İtilaf Devletleri olarak adlandırılan devletler karşısında teslim olmasıyla sonuçlanmadığını, savaşın kesin sonucunu 30 Ağustos'ta kazanılan zaferin belirlediğini savunmuştuk...

I. Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri arasında imzalanan üç gizli anlaşmanın tümü Osmanlı topraklarının paylaşılması üzerineydi...

Sevr Anlaşması, bu konuda daha önce yapılan pazarlıkların resmiyete dökülmüş halinden başka bir şey değildi... Ne var ki, son söz, 30 Ağustos 'ta Mustafa Kemal Paşa'nın önderlik ettiği Türk ulusu tarafından söylendi; böylece I. Dünya Savaşı sonrasında oluşan 'statüko' Sevr'de değil, Lozan'da belirlendi.

***

30 Ağustos zaferine bu gözle bakıldığında, bu zaferin etkilerinin Türkiye ve Yunanistan'ın sınırlarının çok ötesine uzandığı görülür...

Bu etkiler ülkemizin sınırlarını aşmış, tüm dünyayı emperyalist ve sömürge ülkeler olarak ikiye ayıran bölünmenin ortadan kalkmasında büyük rol oynamıştır...

30 Ağustos zaferi, ışıklarını dünyanın tüm sömürge ve yarı sömürge ülkelerine saçarak sömürge sistemine karşı mücadele eden uluslar için ilham kaynağı olmuştur.

***

Ne yazık ki tüm dünyanın gördüğü bu gerçek, kendi ülkemizde bile yeterince değerlendirilememiş ya da önemsenmemiştir. 30 Ağustos zaferinin açtığı yoldan giderek II. Dünya Savaşı sonrasında bağımsızlıklarını kazanan eski sömürge ülkeler, büyük devletler karşısında 'bloksuzlar hareketi'ni oluşturmaya çalıştıklarında, kendilerine liderlik etmesi gereken Türkiye'nin yanlarında değil karşılarında yer aldığını görmüşlerdir...

'Bloksuzluk Hareketi'nin ilk toplantısı olarak kabul edilen Bandung Konferansı'na NATO üyesi olduğu halde Türkiye de davet edilmiş, ancak ABD'nin yanında saf tutan Demokrat Parti Hükümeti kendisine yapılan çağrıyı reddetmiştir... Daha sonra ABD'nin uyarısı sonucunda konferansa katılma kararı alınmışsa da, Türk Heyetinin Başkanı, Fatin Rüştü Zorlu, Bandung'da konferansa katılan ülkeleri bağımsızlıktan vazgeçmeye ve ABD'nin Ortadoğu ve Uzakdoğu'da oluşturduğu CENTO, SEATO gibi 'uydu paktlara' katılmaya davet etmiştir...

Mısır'ın Süveyş Kanalını millileştirmesi üzerine İngiltere ve Fransa'nın Mısır'a müdahalesi ve Tunus, Fas ve Cezayir'in bağımsızlık mücadelesi sırasında da benzer tutumlar izlenmiş ve 30 Ağustos zaferinin oluşmakta olan 'yeni dünya'da Türkiye Cumhuriyeti'ne sağladığı itibar erimiş gitmiştir.

***

Kendi ülkemizde bile ulusal kurtuluş savaşı sonrasında cumhuriyetin kurulması ve laik devlet ilkesinin benimsenmesi nedeniyle sağ kesimdeki bazı 'akıl hocaları' 'Keşke Yunan galip gelseydi ne Hilafet yıkılırdı, ne Şeriat kaldırılırdı' diyebilmiş ve ülkeyi yönetenler arasında itibar görebilmiştir...

Bu tür tavırlar 'sağ kesim' ile de sınırlı kalmamıştır... Tüm dünyada emperyalizme karşı mücadele yürüten devrimciler Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın zaferinden ilham alırken, ülkemizde 30 Ağustos'ta sonuçlanan savaşın anti emperyalist yönünün olmadığını, aslında bir Türk-Yunan Savaşı yaşandığını, 'komprador burjuvazi' tarafından yönetildiği için bu savaşın milli savaş olarak tanımlanamayacağını iddia eden bazı 'sol akımlar' ortaya çıkmıştır...

Benzer bakış açısıyla, bazı 'ayrılıkçı' akımlar da 30 Ağustos'ta zaferi Yunanistan ordusu kazansa ve Sevr Anlaşması yürürlüğe girse, 'kendi ülkelerinde özgür bir biçimde yaşama imkanına kavuşmuş olacakları' hayaline kapılmış, bu tavırlarını günümüze kadar sürdürmüşlerdir.

***

Bu gerçekler, 30 Ağustos zaferini Yunan ordusunu bozguna uğratan ve ülkenin dışına atan askeri bir zafer olarak kutlamanın yeterli olmadığını, zaferin ülkemizde ve dünyada yol açtığı değişimleri anlamanın ve anlatmanın önemli olduğunu göstermektedir...

Milli Kurtuluş Savaşı'nın Türk ve Yunan orduları arasında cereyan eden bir dizi savaştan oluşması, Yunan ordusunun arkasında o dönem dünyanın en güçlü emperyalist devleti olan İngiltere'nin yer aldığı gerçeğini ortadan kaldırmamıştı...

Anadolu topraklarında yaşanan savaşın esas amacı, Osmanlı topraklarının emperyalist devletler tarafından paylaşılması ve sömürgeleştirilmesiydi. Yunanistan'a verilen görev ise yalnızca 'vekalet savaşı' yürüterek 'kestaneleri ateşten çıkarmak' ve Sevr Anlaşması'nın uygulanmasını sağlamaktı.

(Devam edecek)