Önceki yazımızda 30 Ağustos öncesinde Meclis ve milli ordu içinde yaşanan tartışmalara değinmiş ve Sakarya Savaşı öncesinde Başkumandanlık Kanunu ile Meclis'in yetkilerinin üç aylık bir süreyle geçici olarak Mustafa Kemal Paşa'ya devredilmiş olmasının yarattığı tartışmaları aktarmıştık...

O dönemde yasama ve yürütmeyi kendi elinde bulunduran Meclis'in tüm yetkilerini Başkumandana devretmesi, Mustafa Kemal Paşa'yı her konuda tek söz sahibi yapıyor, bu da Paşa'nın elindeki yetkileri kullanarak cumhuriyet kuracağından şüphelenen 'II. Grup' mensubu siyasetçileri ve komutanları telaşlandırıyordu.. Telaşa kapılanlar bunda haksız da sayılmazlardı, çünkü Sakarya'dan Büyük Taarruza kadar uzanan askeri başarılar Mustafa Kemal Paşa'nın siyasal iktidarını sürekli güçlendiriyor ve onun başında bulunacağı yeni bir yönetimin kurulmasına giden yolun kilometre taşlarını döşüyordu...

Bu yönetimin adı Cumhuriyet'ti.

***

30 Ağustos zaferi, Türkiye'nin siyasal geleceğini belirlemek açısından önemli bir rol oynadı... Ancak zaferin etkileri ülkenin sınırlarının çok ötesine uzandı...

Birinci Dünya Savaşı, Almanya ve Türkiye'nin İngiltere, Fransa ve İtalya'nın başı çektiği 'İtilaf Devletleri'ne teslim olmalarıyla sona ermiş gibi görünse de bu görünüş yanıltıcıydı......

Türkiye'de yürütülen Ulusal Kurtuluş Savaşı bu defterin henüz kapanmadığını gösterecek, 30 Ağustos'ta kazanılan zafer ise, savaşın sonuç belgesi niteliğini taşıyan Sevr Anlaşmasını yırtıp atacaktı.

***

10 Ağustos 1920'de İtilaf Devletleri ile Osmanlı hükûmeti arasında imzalanmış olan Sevr Antlaşması ile Osmanlı Devleti'nin topraklarından kimin ne pay alacağı belirlenmişti...

Ancak bu noktaya kolay gelinmemişti...

İtilaf Devletleri arasındaki paylaşım kavgası savaş boyunca çeşitli aşamalardan geçmiş, bu süreçte değişen güç dengelerine göre üç gizli anlaşma imzalanmıştı.

***

Bunların ilki 1915 yılının Mart-Nisan aylarında imzalanan İstanbul Anlaşması'ydı. Rusya, Çanakkale savaşları başlayınca Boğazlar üzerinde kurmak istediği kontrolün İngiltere'nin eline geçmesinden kuşkulanmış, bunun üzerine İngiltere ve Fransa, Rusya'yı yatıştırmak için İstanbul dahil olmak üzere Midye-Enez Hattı'ndan Sakarya Nehri'nin Karadeniz'e döküldüğü yere kadar bütün Boğazlar bölgesini Rusya'ya bırakan bu anlaşmayı imzalamışlardı...

Daha sonra 1916 yılında Britanya ve Fransa tarafından Sykes-Picot Anlaşması hazırlanmıştı... Bu anlaşma, İngiltere'ye Irak ve Filistin'de Fransa'ya ise Suriye ve Lübnan şeridinde 'manda' adı verilen bağımlı yönetimler kurma yetkisi veriyordu... Anlaşma, Rusya'ya Boğazlarda denetim hakkı tanımanan yanı sıra Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis ile Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmının verilmesi ve Karadeniz'deki Rus hakimiyetinin sözleşmeye dahil edilmesiyle nihai halini almıştı... Anlaşmaya göre İskenderun serbest liman olacak, kutsal bir merkez olan Filistin'de uluslararası bir yönetim kurulacaktı.

Üçüncü gizli anlaşma, 1917 yılının ortalarında imzalanan Saint-Jean-de-Maurienne Anlaşmasıydı... Bu anlaşmanın amacı Antalya, Konya, Aydın ve İzmir'in verilmesi vaadiyle İtalya'nın Osmanlı devletine karşı savaşa sokulmasıydı... Ancak anlaşmanın Rusya tarafından onaylanması beklenirken bu ülkede 1917 Ekim ayında bir devrim gerçekleşmiş, iktidara gelen Komünist Partisi, İtilaf devletleri arasındaki gizli anlaşmaları ifşa ederek savaştan çekilmişti.

***

Rusya'nın savaştan çekilmesinden sonra bu devletin payını kimin alacağına ilişkin tartışmalar yoğunlaşmış ve devreye yeni ortaklar girmişti...

Bu ortakların başta gelenlerinden biri Yunanistan'dı. 'Sofraya' son oturan bu yeni ortak, doymak bilmez iştahıyla İtalya'nın payına göz dikerek Osmanlı devletinin Batı Anadolu'daki topraklarını işgal edecek ve Sevr Anlaşmasıyla noktalandığı zannedilen Birinci Dünya Savaşı, bu işgal girişimi sonrasında Türkiye-Yunanistan savaşına dönüşerek devam edecekti...

Kısacası, Anadolu'daki bu savaş aslında Türkiye ile İtilaf devletleri arasındaki savaşın devamıydı; Birinci Dünya Savaşı'na son nokta ise 30 Ağustos zaferi ile Türkiye tarafından koyulacaktı.

(Devam edecek)