Önceki yazımızda II. Dünya savaşının başlangıç aşamasında Alman-İtalyan ittifakının hem Batı hem de Doğu cephesinde önemli başarılar kazanması üzerine Alman saldırısına tamamen açık hale gelen ancak her ne pahasına olursa olsun bu savaşın dışında kalmak isteyen Türkiye'nin, Almanya'ya ekonomik ve siyasi bazı tavizler vermek zorunda kaldığını söylemiş...

O dönemde bir Türk askeri heyetinin Türk kökenli Sovyet savaş esirlerinden oluşan askeri birliklerin kurulduğu Almanya'ya yaptığı 'inceleme' gezisinin ve ticari gemiler gibi kamufle edilmiş Alman savaş gemilerinin Boğazlardan geçtiği yönündeki iddiaların yoğunlaşmasının, Sovyetler Birliği yönetiminin tepkisine yol açtığını sözlerimize eklemiştik...

Savaş sonrasında Sovyetler Birliği'nin Kars, Ardahan ve Artvin yöresini Gürcistan ve Ermenistan sovyet cumhuriyetlerine katmak ve boğazların yönetimine katılmak istemesi, bu tür olayların yarattığı güvensizliğin ve buna bağlı olarak Sovyetler Birliği'nin kendi etrafında jeopolitik bir güvenlik kuşağı yaratmak istemesinin yarattığı bir sonuçtu.

***

Türk-Sovyet ilişkilerinin gerilmesinde savaş sırasında yaşanan bu olayların yanı sıra Türkiye'nin iç dinamiğinin de önemli bir etkisi olmuştu...

1930'lu yıllardan itibaren uygulanmaya başlanmış olan 'devletçi' girişimler ülkenin sanayileşmesi ve gelişmesinde önemli bir rol oynamış, ancak bu süreçte ülkede özel kapitalist ilişkiler de gelişmişti...

Savaş yıllarında bir yandan devletle karlı ortaklıklar kuran diğer taraftan karaborsacılık ve benzeri yöntemlerle palazlanmış olan sermaye kesimleri, savaş sonrasında ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerle ilişkilerini geliştirmek ve ABD'nin Avrupa'yı Sovyet tehdidine karşı ayağa kaldırmak amacıyla kullandığı kaynaklardan daha fazla pay almak istiyordu.

***

Eğer 'iç dinamik'ten kaynaklanan bu tür etkiler olmasaydı, savaş sırasında yaşanan gerilimler 'savaş koşulları' göz önüne alınarak iki ülke tarafından da tolere edilebilirdi. Zaten Sovyetler Birliği de söz konusu taleplerini 'resmiyet' kazanmadan geri çekmişti...

Ancak gerilim, ABD yanlısı çevreler tarafından büyütüldü. Bu hava içinde , 'Kore Savaşı'na ABD saflarında katılma kararı alındı. Bu olay ilişkileri daha da gerince Türkiye, Sovyetler Birliği'ne karşı kurulan bir askeri pakt olan NATO'ya girdi...

Böylece Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrasında kurulan Türk-Sovyet dostluğu dönemi resmen sona erdi.

***

Bu aşamadan sonra yaşananlar tipik bir 'soğuk savaş' öyküsüdür...

Bu öykü, Türkiye'nin askeri, siyasi ve ekonomik olarak ABD emperyalizminin etkisi altına girmesi, ülkedeki demokratik ve sosyalist hareketlerin 'anti komünizm' histerisi içinde yok edilmesi, ve ülkenin Amerikan yörüngesinden çıkmaması için düzenlenen askeri darbeler zinciriyle devam edip gitmiştir...

Bugün üzerinden tam 51 yıl geçmiş olan 12 Mart 1971 askeri müdahalesi ve onu izleyen darbeler, siyasal cinayetler ve darbe girişimleri hep bu zincirin halkalarıdır.

***

Ancak Türkiye-Rusya ilişkileri açısından bakıldığında bu öyküde dikkat çekici bazı ayrıntılar da vardır...

Örneğin, 1950 yılında iktidara gelen ve Türkiye'nin hem Kore savaşına hem de NATO'ya katılmasını sağlayan, bununla da kalmayıp 1958 yılında ABD ve NATO'nun 'kardeş örgütü' CENTO'nun Suriye'ye yapmayı planladığı müdahalede en aktif biçimde yer alan Demokrat Parti iktidarı, 1960 yılına gelindiğinde Başbakan Menderes'in ABD'den talep ettiği yüklü bir kredinin reddedilmesinin hemen ardından Sovyetler Birliği'ne yapmayı planladığı gezi öncesinde askeri bir darbeyle iktidardan düşürülmüştür...

1962 Küba Krizi sırasında ABD'nin Türkiye'deki nükleer füzeleri Sovyetler Birliği ile anlaşarak geri çekmesi, 1964 Kıbrıs Krizi sırasında Türkiye'nin Ada'da yaşanan katliamlara müdahale etmesinin ABD tarafından kabaca önlenmesi de Türkiye-ABD arasında yeni gerginlikler yaratmış, dönemin başbakanı İsmet İnönü, ABD Başkanı Johnson'un kendisine yazdığı tehdit mektubunu 'Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır' sözleriyle cevaplamıştır... Hatırlanacağı üzere İsmet İnönü, II. Dünya Savaşından sonrasında ülkenin cumhurbaşkanıydı ve ABD ile yakınlaşmanın ilk adımlarını o atmıştı!

(Devam edecek)