Dünkü yazımızda Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin bozulmasının altında ekonomik çelişkilerin yattığını ve bu durumun iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihi boyunca siyasi ilişkilerin kaderini belirlediğini söylemiştik...
Tarihe uzanarak yaptığımız hatırlatmalarda ise Menderes'in ABD'den talep ettiği krediyi alamaması nedeniyle Sovyetler Birliği'ne yapmayı planladığı gezinin 27 Mayıs askeri darbesi nedeniyle akamete uğraması ile başlamış, daha sonra Demirel dönemine geçmiştik...
Bu bağlamda, 'Küba krizi' ve 'Kıbrıs krizi' dönemlerinde ABD'nin Türkiye'den Jüpiter füzelerini sökmesinin, daha sonra Kıbrıs'a yapılacak muhtemel bir müdahalede ABD ve NATO silahlarını kullanamayacağını tehdit yollu 'hatırlatması'nın iki ülke arasındaki siyasal ilişkileri soğuttuğunu belirtmiş...
Ve bu ortamda önce Sovyet Dışişleri Bakanı Gromiko'nun, onun hemen ardından Sovyet Başbakanı Kosigin'in Türkiye'ye yaptığı ziyaretlerin bu soruna ekonomik bir boyut kazandırdığını sözlerimize eklemiştik.
***
Tarih boyunca yaptığımız gezintiye devam edelim...
Başbakan Süleyman Demirel, Kosigin'in ziyaretinin ardından 1967 yılında SB'nin daveti üzerine Moskova'ya gitti...
10 gün süren ziyaret sırasında Demirel'e yaklaşık 100 kişilik bir delegasyon (bakanlar, milletvekilleri, işadamları, basın mensupları) refakat etti... Demirel, bu ziyareti bu kadar kalabalık bir heyetle yapma sebebini yıllar sonra şöyle anlattı: 'Delegasyona SSCB ile münasebetlerin geliştirilmesine karşı çıkan kimseleri bilerek dahil ettim. Ben, onların kendi gözleriyle SSCB'deki başarıları görmelerini ve bu ülkeye olan yaklaşımlarını değiştirmelerini istedim.'
Demirel Türkiye'ye dönüşünde gazetecilere verdiği demeçte 'Türkiye Sovyetler Birliği ile iyi münasebetler geliştirmekte sakınca değil, fakat fayda görmektedir. Türkiye dış politikasını hislere ve husumetlere değil, milli menfaatlere göre ve akılcılık esaslarına müsteniden ayarlamak durumundadır' ifadesini kullandı.
***
Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında ekonomik ilişkilerin yeniden güçlenmeye başlaması hiç kuşkusuz ABD'nin hoşuna gitmedi...
ABD, bu iki ülke arasında Cumhuriyet'in ilk yıllarında kurulan iyi ilişkilerin kısa zamanda işbirliğine dönüştüğünü ve 1930'lu yıllarda yaşanan 'devletçilik' deneyimi sırasında Sovyetler Birliği'nin Türkiye'nin en önemli ekonomik partnerlerinden biri haline geldiğini unutmamıştı..
Bu ilişkilerin, üstelik sağcı bir iktidar döneminde yeniden canlanması ABD cephesindeki kuşkuları artırdı.
***
O dönemde yaşanan ilişkilerin perde arkasını gazeteci Hulusi Turgut, bizzat Demirel'in ağzından şöyle aktarıyor:
'Türkiye yönetimine talip olurken, halkımıza taahhütte bulunduk. 'Ülkemizi, elektriğe kavuşturacağız, sanayi hamlesini başlatacağız' dedik. Bu işleri yapabilmemiz için, sanayileşmiş ülkelere ihtiyacımız vardı.
Önce, teklifimizi ABD'ye götürdük. 'Demir-çelik fabrikasına ihtiyacımız var. Böyle bir fabrika kurmayı veya finansman desteği sağlamayı düşünür müsünüz?' dedik. 'Hayır, sağlayamayız' cevabını verdiler. Bunun üzerine biz de, aynı teklifi Sovyetler Birliği'ne götürdük ve olumlu cevap aldık.
1965-1971 yılları arasında, biz ABD'nin memnun kalmayacağı hususlardan hepsini yaptık. Onları, şöyle özetleyebilirim:
- Mesela, ABD, haşhaş ekiminin yasaklanmasını istedi. Biz, hayır dedik.
- Sovyetler Birliği'yle ticarî ve sınaî ilişkilerimizden ABD hiçbir zaman memnun olmadı.
- Kosigin'in sitem ettiği U2 casus uçaklarının uçuşlarına engel olmamız, aynı şekilde ABD'yi rahatsız etti.
- Özetle, 1971 Muhtırasında, Türkiye'deki ABD askerî tesislerinin bir nizama bağlanmasından tutun da, saydığım diğer olayların hepsinin bir tesiri vardır'.
***
Bu olaylara hiç kuşkusuz, Türk yetkililerin 1967 Arap-İsrail Savaşı sırasında, Sovyetler Birliği'ne ait askerî uçakların Türk hava sahasını kullanmasına verilen izin vermelerini de eklemek gerekir...
Tüm bu gelişmelerin ABD'nin 12 Mart Muhtırası'na 'yeşil ışık' yakmasında önemli bir rol oynadığı artık bilinmektedir.
Bu konuya devam edeceğiz.