Bir önceki yazımızda Türk milliyetçiliğini kuramlaştıran aydınların içinde en önemlisinin 'Türk Milliyetçiliği' kavramına modern bir anlam yükleyen Yusuf Akçura olduğunu söylemiş...
Ve Akçura'nın, Cumhuriyet döneminde kullanılan 'halkçı milliyetçilik' kavramına 'anti-emperyalist' bir anlam yüklediğine dikkat çekmiştik...
Bu farklılığın en büyük nedeni, eğitimini Rusya'da tamamlayan Akçura'nın Kırım ve Kazan gibi 'Türkçü' akımların güçlü olduğu kentlerin kültür ortamlarında Marx'ın geliştirdiği 'Tarihsel Materyalizm' akımını tanımış olmasıdır. O nedenle aralarında Ziya Gökalp'in de bulunduğu Osmanlı aydınları, milliyetçiliğin gelişimini bilimsel bir zemine oturtma konusunda güçlük çekerken, Akçura, daha 1910 yılında Sırat-Müstakim dergisinde, 'Gerek tarihin tetkikinde, gerekse bir siyasetin idaresinde materyalizmi kendilerine rehber edinenler, idealizme kapılanlardan daha az yanılmış olurlar.' diyebilmiştir.
***
Akçura, Tanzimat döneminde güçlenen, ancak yüzeysel bir taklitçilik aşamasında takılıp kalan 'Batıcılık' akımının tersine, Türkiye'de milliyetçiliğin geç gelişmesi ile emperyalizmin ekonomi üzerindeki olumsuz etkisi arasındaki bağı kurabilmiştir ...
Akçura'nın 1921 yılında 'Vaziyet ve Vazifelerimizden Birisi' başlıklı makalesinde dile getirilen şu görüşler de bunu göstermektedir:
'Büyük sermayenin Avrupa'da tekevvünü (oluşumu) küçük ve orta sermaye sahiplerinin büsbütün sermayesiz kalmalarını intaç etmiştir (sonucunu doğurmuştur). Lakin orada küçük ve orta sermayedarların elinden çıkar servet yine memlekette kalmış, bir kısım vatandaşlardan diğer bir kısım mahdudelmiktar (az sayıda) vatandaşlara intikal etmiştir. Bizde ise küçük ve orta sermayedarların elden çıkardıkları servetin kısm-ı azamı (büyük bir bölümü) memleketten çıkmış, ecnebi büyük sermayedarların sermayesini şişirmiştir... Memleketin seneden seneye fakirleşmesinin en mühim sebebi, kanaatımca ecnebi sermayesinin memleketimize girip faiz ve temettü tarikiyle (yoluyla) müstakil sanayi ve ticaretimizi imha suretiyle servet-i milliyemizi çekmesi ve ezmesi olmuştur.'
***
Akçura'nın düşüncelerinin önemli bir özelliği de Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün fikirleriyle benzeşmesidir...
Atatürk'ün cumhuriyete damgasını vuran milliyetçilik anlayışı da, modern yöntemlerle üretim yapan bir ekonomik yapının geliştirilmesi, siyasi bağımsızlığın ekonomik bağımsızlıkla bütünleşmesi ve gelir dağılımının daha dengeli dağıtıldığı bir toplum kurulmasına dayanmaktadır...
Bu benzeşim, Akçura'nın Ulusal Kurtuluş Savaşına katılmasının ardından milletvekili olarak yeni kurulan devletin ekonomik ve siyasal politikalarının şekillenmesinde önemli bir rol oynamasına yol açmıştır.
***
Akçura'nın Şeyh Sait ayaklanmasının bastırılmasının ardından Cumhuriyetçi politikaların hızlı bir şekilde uygulamaya koyulduğu 1925 yılında 'Asri Türk devleti ve Münevverlere Düşen Vazife' başlığı altında verdiği bir dizi konferansta dile getirdiği ilkeler, adeta Cumhuriyetin kuruluş yıllarında izlenen politikaların kısa bir özeti gibidir...
O konferanslarda Akçura'nın belirlediği 'vazifeler'in başında gelen 'demokratik milliyetçiliğin geliştirilmesi' şu sözlerle ifade edilmektedir:
'Çağdaş devlette egemen güç, o devleti kuran milletin kendisidir ve bundan dolayı çağdaş devlette egemenlik bölünmez, birdir... Bireyin birey üzerinde baskı ve zorbalık uygulamasına yol açan kurumlar ortadan kalkmıştır. Bu tür kurumların en önemlisi, toprağın mülk edinilmesi, kullanılması ve idaresi usulü olduğundan, çağdaş devletler esaslı toprak reformu gerçekleştirildikten sonra kurulabilmiştir. Milletin, halkın, eşit haklara sahip olarak devlete hakim olmasına 'demokrasi' denir. Dolayısıyla çağdaş devlet demokratiktir.'
***
Salt bu pasaj bile ülkemizde çağdaş milliyetçilik anlayışının neden büyük güçlüklerle karşılaştığını anlamak açısından büyük önem taşımaktadır...
Sözü edilen dönemde aydınlarımızın büyük bölümü milliyetçiliği geliştirmenin yolunu efsanevi tarihimizden aldıkları öyküleri insanlara anlatmakta ararken, Akçura, milliyetçiliğin gelişmesi için 'feodal ve yarı feodal ilişkilerin tasfiye edilmesi' ve toprak reformu yapılmasının önemine dikkat çekmiş...
Ve halkın kendi kaderini kendi ellerine alamadığı bir ülkede demokrasinin ve çağdaş milliyetçiliğin gelişemeyeceğini açık ve net bir şekilde vurgulamıştır.
(Devam edecek)