Toplumlar hızla tüketim süreçlerinin tutsağı haline geldi.Böylelikle kendine has özellikleri ve yaşam tarzı olan bir tüketim toplumu türedi.Harcama alışkanlıklarımız çok değişti. Harcıyoruz hep.Gelenekleri, görenekleri, zamanı derken ömrümüzü bile farkına varmadan harcıyoruz… 

Her yerde bir tüketim çılgınlığı var. Bu çılgınlığın ekonomiyle doğrudan ilişkisi de yok. Önce kredi kartı çılgınlığı yaşattılar. Ardından AVM çılgınlığı başlatıldı. Orta sınıfı kalkındırma yerine, orta sınıfı tüketime yöneltme modeli hızla gelişti. Üreten bir toplumu, tüketim çılgınlığına iten nedenlerden biri de; paran kadar değil kredin kadar yaşa ve günlük yaşa felsefesinin yerleşmiş olması. Şimdiki sorun ise, bu tüketim kültürünün bizi de (insan-toplum bağlamında) giderek bağımlı hale getirmesi ve tüketmesi tehlikesidir. Nereye gidersem gideyim, bunu görüyorum…

Medya tüketim kültürünün en önemli silahı olarak kullanılıyor. Yoğun bir harcama özentisi yaratılarak alışveriş bağımlısı yapılan kadınlar,her gördüğünü isteme arsızı doyumsuz çocuklar vs derken; kazancının üzerinde harcama eğilimiyle gelirinin önünden giden bir topluma dönüştürüldük.Bu tehlikeyi gören BDDK, Merkez Bankası kredi ve kart kullanımına dikkat etmemiz için uyarıda bulundu. Gelecek kaygısı taşımayan, yarınını bugünden hesap etmeyen bir toplum olmak elbette istemeyiz. Ancak bunun için öncelikle bütçe yapan, sonra tasarrufa yönelen bir toplum olmamız gerekliliği ortadadır…

Peki neden bu hale geldik? Bunu ben şöyle yorumluyorum: Kürselleşme denen dayatma ya da yutturmaca nedeniyle. Emperyalizmin yeni dünya düzenindeki yakıştırması bu. Kapitalizmin çağımızdaki yükselişi.Baksanıza dilimiz bile yabancı sözcüklerin saldırısı altında. Ülkemiz ‘‘pazar’’, halkımız ‘‘müşteri’’ konumunda. Globalleşmişiz dört başı mamur. Cumhuriyet kazanımlarının neredeyse hepsini yitirmişiz. Binmişiz bir alamete, dolu dizgin gidiyoruz kıyamete örneği; çılgın bir dönemden geçiyoruz. Ulusal bellek ve bilinçten kopuk; zamanın ve olan bitenin farkında bile değil büyük çoğunluk.

İktidar ise israf ekonomisi uyguluyor.İstatistikler sağlıklı değil ! Bir yanda kaynak israfı, öte yandan kamu kaynaklarından yandaşlara ve vakıflara aktarılan milyar dolarlar.Enflasyonun ve kurların ateşinin yükseldiği, dış ticaret açığı ve kronik cari açık sorununun devam ettiği 2023 yılında, rekor tutarda artırılan ek vergilere rağmen bütçe açığı büyüdü. Israrla faizi baskılama yaklaşımının ters tepmesinin etkisiyle tasarruf sahipleri dövize yöneldi. Özellikle temmuz ayında yaşanan kur şoku ekonomide tüm dengeleri alt üst etti. 

Yıl sonunda olduğu gibi bütçe açıkları için yapılan dolaylı vergi zamlarına ağırlık verilirken, gelirleri artırmak şöyle dursun piyasayı darboğaza iten bu mali politikalar zengini daha zengin fakiri daha da fakir hale düşürmekten başka bir şey değildir. Sağlıklı büyüyen ve pembe tablolarla süslenen bir ekonomide yıllık cari açık 50 milyar doları aşar mı? 

Kitaplara-yazarlara-gazetelere-tv kanallarına sansür uygulamasıyla bile istikrarı sağlayamamış ülkemde geleceğe güvenle bakmak olanaklı değildir. Görülüyor ki ne patladığı söylenen ihracatın lokomotifi altın; ne de kaynağı belirsiz para girişi durumu kurtarmaya yetmiyor. Devlet imkânlarının ve kaynaklarının gereksiz kullanımı ve istismarıyla bakarsan bağ, bakmazsan dağ oluyor koca bir ülke. Sömür, sömür nereye kadar? Ekonomide çarkların düzgün işlemediği gerçeğiyle artık herkes yüz yüze. Böyle giderse bu sarmaldan kurtulmamız için gerekli olan tek şey ise bir mucize …