Günlerdir 'tıp ve ilaç sanayii' arasındaki ilişkileri değişik yönleriyle ele alıyoruz...

Bu arada ilaç sanayiinin tıp üzerindeki etkilerine ve tıbbın kar odaklı bir meslek haline gelmesinin, sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesinin sakıncalarına da değindik...

Konuyu, Cumhuriyetin kuruluş döneminden itibaren uygulamaya koyduğu sağlık politikalarını bu açıdan irdeleyerek noktalayalım.

***

Büyük Millet Meclisi'nin 23 Nisan 1920 tarihinde kurulmasının hemen ardından el attığı ilk işlerden biri sağlık konusudur...

3 Mayıs 1920'de 3 nolu yasa ile Sağlık Bakanlığı oluşturulmuş; Bakanlığın başına Dr. Adnan Adıvar getirilmiştir...

Bu atamada hiç kuşkusuz, Adnan Adıvar'ın eşi Halide Edip ile birlikte başından beri Kuvayı Milliye hareketini desteklemesi ve 16 Mart'ta İstanbul'un işgal edilmesinin ardından Ankara'ya geçen ilk aydınlardan biri olması önemli rol oynamıştır.

***

Sağlık konusunun bu kadar ivedi olarak ele alınmasının en önemli nedeni ise o tarihlerde ulusal kurtuluş savaşının tüm şiddetiyle devam etmesiydi...

Savaş koşulları, hem yaralanmaların artmasına hem de nüfusun artmasına bağlı olarak zaten altyapısı olmayan Ankara'nın hijyen sorunlarının büyümesine yol açmıştı...

Mustafa Kemal Paşa, hem aydın niteliği hem de ülkenin dört bir köşesinde en olumsuz koşullar altında savaşmış bir komutan olarak hiç kuşkusuz bu konunun önemini en iyi bilenlerden biriydi.

***

Ne var ki, kuruluş aşamasında elde bulunan imkanlar neredeyse 'sıfır' noktasındaydı...

Sağlık konusuyla ilgili tüm bilgiler ve imkanlar İstanbul hükümetine bağlı sağlık bakanlığının elindeydi...

Ankara ise Osmanlı döneminde önemsiz ve unutulmuş bir mahrumiyet bölgesinden başka bir şey değildi! O nedenle, bakanlığın bu dönemdeki hemen tüm çalışmaları savaşta yaralananların tedavi edilmeye çalışılmasından ibaret kaldı.

***

O zamanlar tüm sağlık hizmetleri Gureba (Garipler) Hastanesi adıyla 1881 yılında oluşturulan ve tek katlı taş bir binada ilkel koşullarda faaliyet gösteren bir hastanede verilmekteydi...

1924 yılında çıkarılan bir yasa ile 'Ankara Numune Hastanesi' ismini alan ve sonraki yıllarda adım adım geliştirilen bu hastane, 1935 yılında Hitler rejiminden kaçan Alman tıp profesörlerinin burada göreve başlamasıyla Türkiye'de sağlık hizmetlerinin gelişmesine büyük katkılarda bulundu...

Bu tarihsel kurumun varlığına Bilkent Şehir Hastanesi'nin kurulmasıyla son verildi.

***

Türkiye'de Sağlık Bakanlığı'nın oluşturulmasına en büyük katkıda bulunan ve 1937 yılına kadar sağlık hizmetleri alanına damgasını vuran kişilik ise Dr. Refik Saydam'dır...

1921-1937 yılları arasında kesintisiz olarak bakanlık görevini yürüten Refik Saydam, Sağlık hizmetlerinin alt yapısının devlet eliyle oluşturulmasının mimarı ve o dönem yanı başında bir bataklık barındıran Ankara'dan başlayarak tüm ülkede başarıyla yürütülen 'sıtma ile savaş'ın 'baş komutanı'dır...

Aynı dönemde, çiçek, tifüs, trahom, verem ve frengi gibi bulaşıcı hastalıklara karşı da önemli önlemler alınmış ve sağlık alanında verilen hizmetler tedavinin yanı sıra korumayı da kapsamıştır.

***

İkinci Dünya Savaşı'nın hüküm sürdüğü yıllarda askeri harcamalar ve önlemler o dönemin bütçesinin en önemli gider kaynağı haline gelince sağlık hizmetlerinde bazı aksamalar yaşandı; bunun sonucunda, sıtma, tifüs ve çiçek gibi hastalıklarda salgınlar görüldü...

Savaşın sona ermesiyle sağlık hizmetlerine ayrılan kaynak yeniden artırıldı ve bu hizmetlerin daha etkin yürütülmesi için bir takım yasal düzenlemeler yapıldı...

Bunların en önemlileri, işçi sigortaları kurumunun kurulması ve 'Birinci On Yıllık Sağlık Planı'nın hazırlanmasıydı.

***

Ne yazık ki, tüm ülkenin birinci dereceden sağlık hizmetleri veren sağlık kuruluşlarıyla 'örülmesini' öngören ve halk sağlığı alanında bir devrim niteliği taşıyan bu plan Sağlık Bakanı'nın değişmesi nedeniyle uygulanamadı...

Planı oluşturan Dr. Behçet Uz, Bakan olmadan önce Verem Savaş Derneği başta olmak üzere pek çok sivil toplum örgütünü oluşturmuş ve savaş sonrası yanıp yıkılmış İzmir'i Belediye Başkanı olarak yeniden inşa etmiş çok yönlü bir kişilikti... Başarıları nedeniyle dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından siyasete sokulmuş ve sağlık bakanlığına getirilmişti...

Eğer Sağlık Bakanlığı görevine devam edebilseydi, gerekli imkanların verilmesi durumunda Refik Saydam'dan sonra tıp alanına damgasını vuran bir başka isim olabilirdi.

(Devam edecek)