Önceden yapılan tüm hazırlıklara rağmen gerek donanım gerekse sayısal olarak Suriye ordusundan üstün olmayan HTŞ terör örgütü milisleri karşısında Suriye ordusunun silahlarını arkada bırakarak cephe hatlarını terk etmesi herkesi şaşkınlığa uğrattı...
Bu durum üzerine Suriyeli generallerin tıpkı Irak’ın işgali öncesinde olduğu gibi “düşman güçler” tarafından satın alınmış olmasından ordu içinde İran yanlıları ile Rusya yanlıları arasındaki çatışmanın etkisine kadar bir çok yorum yapıldı...
Bu gibi faktörlerin belirli oranlarda yenilgiye neden olma ihtimali elbette yabana atılamaz. Ancak bize göre bu çöküş konusunda en gerçeğe yakın yorum İran Dışişleri Bakanı Erakçi’den geldi.
***
Harekat öncesinde İdlib’de yaşanan hareketlenmeden ve yapılan hazırlıklardan Suriye güvenlik güçlerinin haberdar olduğunu açıklayan Erakçi, İran Devlet kanalına yaptığı konuşmada yaşanan çöküş olayı ile ilgili olarak şunları söyledi:
“Beklenmedik olan şey, Suriye ordusunun yetersizliği ve gelişmelerin hızıydı. Beşar Esad da ordusunun performansından şikayetçiydi. Görünen o ki, Suriye ordusu psikolojik bir savaşa teslim oldu. Bu son hamlenin Suriye'de başarılı olmasının temel nedeni, Suriye ordusunun motivasyon kaybı nedeniyle direniş göstermemiş olmasıdır."
İşte yaşanan çöküşü açıklayabilecek iki kilit kelime bunlardı: “Psikolojik savaş” ve “motivasyon kaybı”!
***
Halep’e yapılan saldırı karşısında kurşun bile sıkmadan kenti terk eden Esad rejimi ordusu, HTŞ saldırısından daha güçlü bir şekilde gelişen geçmişteki IŞİD saldırısı karşısında direnmiş ve son olayda çatışmasız terk edilen Halep kenti bütün o savaş boyunca IŞİD tarafından tamamen ele geçirilememişti...
Bunun en büyük nedeni o dönemde ordunun moral motivasyonunun yüksek olmasıydı. Mezhepçi bir tutum izleyen IŞİD’in ilkel Ortaçağ yöntemleriyle karşısındaki güçleri yıldırmaya çalışması karşısında Suriye toplumunun büyük bir bölümü bu ilkel sürünün saldırganlığı karşısında bir araya gelmiş, Suriye ordusu ve onun milis teşkilatları etrafında toplanmışlardı. Aynı süreçte Rusya güçlü bir biçimde Suriye hükümetinin arkasında durmuş, İran yanlısı Hizbullah militanları direnişe büyük katkıda bulunmuş ve topluma direndikleri takdirde başarıya ulaşabilecekleri inancını aşılamışlardı...
Ve en önemlisi, Irak’ın ve Libya’nın parçalanmasından sonra olup bitenler ABD’nin gerçek yüzünü açığa çıkarmış, toplumun büyük bir bölümü ABD emperyalizminin saldırısına direnmek ya da parçalanmak ve bağımsızlığı kaybetmek ikilemi ile karşı karşıya kalmıştı. O dönemde Esad rejimi, kırk yıllık iktidarı boyunca ne kadar yıpranmış olursa olsun ülkenin bağımsızlığının bir garantisi gibi görülmüş ve toplum tarafından adeta koruma altına alınmıştı.
***
Peki, geçtiğimiz günlerde gerçekleşen ani çöküş sırasındaki konjonktür nasıldı?...
Yukarıda belirttiğimiz faktörlerin çoğu tersine dönmüş durumdaydı. En başta uzun bir direnmenin sonunda gerçekleşen Astana Süreci ile sağlanan uzun ateşkes ve saldırgan terör örgütlerinin İdlib bölgesinde adeta karantina altına alınması, savaşın kesin bir sonuca ulaşamadan adeta “donmasına” yol açmıştı...
Bu donma sürecinde ülkenin bağımsızlığı sağlanamamış, buna karşılık geçmişte direnmeye büyük katkılarda bulunmuş Rusya ve İran gibi önemli güçler Ukrayna ve İsrail karşısında yıpratılmaları sonucunda kendi dertlerine düşmüşlerdi. Hizbullah gibi direnişe önemli katkı sağlayan bir diğer güç Lübnan’daki İsrail saldırıları karşısında lider kadrosunun önemli bir bölümünü kaybetmişti. Hem İran içindeki iktidar mücadeleleri hem de Hizbullah içindeki İran yanlılarıyla karşıtları arasındaki mücadeleler bu gücün direnişe etkili bir biçimde katkıda bulunma imkanlarını ortadan kaldırmıştı.
***
Bu “donma” sürecinde Suriye rejiminin ve ordusunun içindeki iç mücadeleler de şiddetlenmişti. Hatırlanacağı üzere HTŞ saldırısının en etkin döneminde Suriye ordusu içindeki İran ve Rusya yanlısı güçler arasında anlaşmazlıkların büyüdüğü haberleri medyada yer almıştı...
Bütün bunlar sonucunda Esad rejimi, her ne kadar Astana Süreci sonunda statükonun uzunca bir süre korunması nedeniyle tekrar Arap ve Batı dünyasında (Türkiye de dahil) kabul gördüyse de, savaş döneminin bitmek tükenmek bilmeyen zorlukları ve ekonomide yaşanan sıkıntılar nedeniyle toplumun kendisine açtığı krediyi adım adım tüketmişti. Bu durum ordunun rejime duyduğu güvenin sarsılmasına yol açmıştı...
Bunlara ek olarak, ABD ve Batılı koruyucularının tavsiyesine uyan HTŞ, IŞİD’in yarattığı vahşet sahnelerini tekrarlamamaya dikkat etmiş ve topluma genel bir uzlaşma ve ülke bütünlüğünün kendi egemenlikleri döneminde tekrar sağlanabileceği yönünde “umut” vermeyi başarmıştı. “Psikolojik savaş” denilen şey de zaten böyle bir şeydi!
***
Suriye rejimi ve ordusu artık ortadan kalkmıştır ama Suriye halkı yerinde durmaktadır...
Psikolojik savaşın etkisi altında kalan bu halk önümüzdeki dönemde ülkesinin parçalandığını görecek ve gerçeklerle yüzleşecektir...
Bunun sonucu olarak da daha önce ABD ile birlikte Saddam ve Kaddafi rejimlerini devirdikten sonra pişman olan Irak ve Libya halkları gibi “eski rejimi” koruyamadığı için pişmanlık duyacaktır