Bir önceki yazımızda 14. yüzyılın ortalarında Avrupa'yı kasıp kavuran veba salgınını hazırlayan koşullar üzerinde durmuştuk...

Bugün de salgının doğurduğu sonuçlar üzerinde duracağız.

***

Veba salgınının doğurduğu sonuçlar, bir yandan tarihin akışını değiştirirken, diğer yandan siyasi yapılar, dinsel kurumlar, toplumsal dokular, sanat ve edebiyat gibi kültürel alanları da etkisi altına aldı...

İlk olarak, salgın ulusal devletin gelişmesine katkıda bulundu...

Salgın patlak verdiğinde İngiltere ve Fransa 'yüz yıl savaşları' adı verilen sürüncemeli bir savaşı sürdürmekteydi... 1337'de başlayıp 1453 yılında biten bu savaşlar dizisinin sonucu, İngiltere ve Fransa arasındaki sınırların belirlenmesi, bu ülkelerdeki merkezi otorite güçlenirken yerel feodal otoritenin zayıflaması, savaş teknolojisinin özellikle de top kullanımının gelişmesi oldu...

Ekonomik alanda yaşanan en büyük değişim, uğranan salgının neden olduğu büyük insan kayıpları nedeniyle feodal üretim tarzının zayıflaması, 'serf' adı altında fiilen toprak kölesi olan nüfusun önemli bir bölümünün serbest kalarak büyümekte olan kentlerde toplanmasıydı... Bu 'özgür' insanlar, kentlere egemen tüccarların üretim alanına girmek için ihtiyaç duyduğu serbest işgücünü oluşturarak 'manifaktür' olarak tanımlanan ilkel kapitalist işletmelerin işçileri oldular... O dönemde çalışabilen insan sayısı son derece az olduğu için bu işçiler, işgüçlerini satarken patronları ile pazarlık yapabildiler ve grev, toplu sözleşme gibi insanlığın o zamana kadar tanımadığı hakları ilkel biçimde de olsa kullanabildiler...

Kırsal alanda ise çalışacak insan bulmak zorlaştığı için serfler de bazı haklar elde ettiler. Bu arada boş kalan topraklarda küçük baş hayvancılık gelişti... Bu durum elde edilen yün miktarının artmasına ve önce yün ticaretinin daha sonra dokumacılık endüstrisinin oluşmasına yol açtı... Böylece, sonunda modern dokuma tezgahları ve sanayi devrimini doğuracak bir süreç başladı.

***

Salgından en çok etkilenen kurumlardan biri o zamana kadar Batı Avrupa'da toplumsal yaşam üzerinde tartışılmaz bir denetim kurmuş olan Vatikan merkezli Katolik Kilisesi oldu... Salgının yarattığı sarsıntı, özellikle Haçlı Seferleri sonrasında iyice zenginleşen ve yozlaşan Vatikan'a karşı toplumun her kesiminde duyulan hoşnutsuzluk arttı... 'Heretik' olarak tanımlanan muhalif akımlar Avrupa'nın her yerinde boy gösterdi... Vatikan, bu gelişmelere, 'enkizisyon' adı verilen mahkemeleri kurarak ve papaların sefahatini eleştiren herkesi suçlayıp yakarak cevap verdi...

Sonuçta, 'protestanlık' adı verilen akım gelişti. Avrupa'nın güneyinde katolik kilisesi egemenliğini sürdürürken özellikle kapitalist gelişmenin yaşandığı İngiltere, Hollanda ve Almanya gibi ülkelerdeki siyasi yönetimler, Vatikan'ın dinsel otoritesini reddederek ulusal/bağımsız kiliseler kurdular...

Öte yandan salgının tanrının yoldan çıkmış insanlara verdiği bir ceza olarak yorumlanması, dinsel fanatizme ve 'cadı avı' adı verilen bir toplumsal histeriye yol açtı... Özellikle kırsal alanlardaki şifacı kadınlar ve Yahudiler bu histerik saldırının kurbanları oldular.

***

Veba salgını Avrupa'nın kültür iklimini de etkiledi...

O zamana kadar Vatikan'ın etkisi altında şekillenen felsefe, edebiyat, resim, müzik gibi alanlarda yeni arayışlar başladı... Antik Yunan dünyasından esinlenen bu arayışlar 'Rönesans' (yeniden doğuş) olarak adlandırıldı...

'Vatikan'ın resmi dili' olan ve tüm Avrupa'da kullanılan Latincenin yerini giderek ulusal diller aldı... Kilisenin otoritesinin dışında ulusal dilin kullanımıyla yaratılan 'dünyevi/laik' edebiyat ürünleri ortaya çıktı.

***

Bu tür eserlerin en tipik olanlarından biri, papalığın en güçlü olduğu İtalya'da veba salgınının hemen ardından yazılmış olan 'Decameron' adlı edebi yapıttır...

Klasik Latince yerine halkın kullandığı İtalyanca ile yazılan bu eser,günümüzde modern edebiyatın ilk örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir...

Eserin yazarı Boccaccio, 'Binbir Gece Masalları'nın anlatım tekniğini kullanarak, veba salgınından kaçmak için kır evlerine sığınan aristokrat kökenli yedi kadın ve üç erkeğin on gün boyunca birbirlerine anlattıkları yüz öyküyü birbirine bağlamış, mizahı da kullanarak Vatikan yönetimini en ağır bir biçimde eleştirmiştir.

(Devam edecek)