Dev firmalar; günlerdir, haftalardır 'Şahane Cuma', 'Efsane Cuma', 'Black Friday' başlıklı kampanyalarla adeta beyinleri yıkayıp, geçim sıkıntısındaki halkımızın elindeki avucundaki birikimine de 'ucuz mal' vaadiyle göz koymuşlardı.

Black Friday, ABD'de uzun yıllardır Şükran gününden sonra ilk Cuma'sına denk gelen ve büyük indirimli satışların yapıldığı gündür. Tabi Cuma, Müslümanların kutsal günü olduğu için bizde bu isim efsane, şahane şeklinde kullanıyor.

Doğrusu bende bu kampanyaların etkisinde kalarak yazımın başlığını, Cuma akşamı Süper lig ve TFF 1.lig'de oynanan tüm mücadelelerde galibiyetle biten tek Gençlerbirliği-Bursa maçı olduğu için kullandım.

Büyük maddi sıkıntılar içinde ve neredeyse sıfırdan oluşturduğu mütevazi kadrosuyla düştüğü 1.lige kötü bir başlangıç yaptıktan sonra, büyük bir çıkış yakalayarak sevenlerini umutlandıran Gençlerbirliği, dar kadronun neden olduğu sıkıntılarla tam 3 haftadır galibiyete ve gole hasretti. Bunun devamı halinde de tehlike çanlarının çalması da yakındı.

Cumhuriyetle yaşıt bu kulübümüz için Bursaspor maçı bu açıdan büyük önem taşıyordu. Bunun bilincinde olan Başkan, yönetim ve teknik kadro da hafta boyunca özellikle moral- motivasyon bazında hummalı bir faaliyet içindeydiler. Futbolcuların eski güvenlerini kazanmaları ve takımı daha çok düşünmeleri için toplantılar yapıldı, moral yemeği verildi.

Eksik futbolcuların takıma dönmeleri ve cezalı olan Teknik Direktör Metin Diyadin'in de takımının başında sahaya çıkması da takıma olumlu yansıdı.

Gerçekten sahada bambaşka bir takım vardı. Özellikle Aksel Aktaş'ın yarattığı pozisyonlar, Arda Kızıldağ'ın asli görevi olan savunma bloğundaki başarısının yanı sıra ofans katkısı da ön plana çıktı. Genç ve başarı stoper, Aksel'in rakip ceza alanına indirdiği olumlu toplarla ilk yarıda iki kez gole yaklaştı ama birinde direk, diğerinde de başarılı kurtarışlarıyla farkı önleyen Bursa kalecisi Erhan izin vermedi. Erhan yine Barış Alıcı'nın sert vuruşunda da kalesini başarıyla korudu.

İlk yarıdaki olumlu ve savunmadaki başarı futbolunu golle sonuçlandıramayan Gençlerbirliği, ikinci bölüme baskısını artırarak başladı. Çünkü golün gelmesi uzadıkça, rakibin direnci de artıyordu. Üstelik Bursaspor'un başında Başkent ekibini çok iyi tanıyan bir hoca vardı. Özcan Bizati, en ufak bir hatayı lehine çevirebilecek kadar tecrübeli bir teknik direktördü. Neyseki gol fazla gecikmeden geldi de Gençlerbirliği rahatladı. Bunun sonucunda da güven kazandı ve daha dikkatli oynamaya başladı.

İşin ilginç tarafı goller de son maçlardaki isteksiz tavırlarıyla dikkat çeken yabancıların işbirliğiyle atıldı. Gençlerbirliği'ni rahatlatan ilk gol, LuaLua'nın asisti ve bitirici vuruşu da Eleke'den, maça son noktayı koyan ikinci gol de eleştirilerin odağındaki Sandro Lima'nın 'Al da at' şeklindeki ikramını geri çevirmeyen görev adamı Dmytro'dan geldi.

Sakın ola ki yabancılara övgü düzüp, bizim çocukların yüreklerini ortaya koyarak verdikleri olumlu mücadeleyi göz ardı ettiğimi düşünmeyin.

Neyse akılları başlarına gelmişken işe olumlu yönden bakayım da ortalığı bulandırmayayım ama şunu da yazmadan edemeyeceğim. Türkiye'ye gelen çoğu yabancı futbolcunun disiplinsizlikleri, şımarıklıkları, bitmez tükenmez istekleri ile ederlerinden fazlasını aldıklarının önü ancak ve ancak kendi çocuklarımıza güvenmek, alt yapıya önem vermek ve teknik kadronun bu genç yeteneklere şans vermelerine destek çıkmakla olur.

Bu sadece Gençlerbirliği'nin değil, Türk futbolunun düzlüğe çıkması için çözülmesi gereken en önemli sorunudur. Yoksa hem sürekli artan döviz kurlarıyla borçlar dağ gibi olur hem de kulüpler altında ezildikleri bütçelerle gittikçe batağa sürüklenirler.

Ne zaman Türk futbolu doğru yolu bulur, işte o zaman gerçek anlamda Efsane Cumalar, Cumartesiler, Pazarların sayısı artar.