15 yıl kadar önceydi…

Önce Hollanda, ardından İsviçre ve sonra da Almanya'ya seyahatlerimiz oldu.

Üç ülkede karşılaştığımız gurbetçi vatandaşlarımızdan birbirine benzer yakarıları duymak, bizi hem şaşırtmış, hem etkilemişti.

Ortak bir paydaları vardı.

Bunu yaşadığımız bir olayı örnek göstererek anlatacağız sizlere.

Almanya'da Dresden- Leipzig arasında mekik dokurken, adı aklımızda kalmayan bir otelde mola vermiştik.

Otel, İlsenburg ya da Aschersleben'deydi…
Lobide dinlenirken orta yaşlı bir adam yaklaştı yanımıza ve kendini şöyle tanıttı:
'Adım Orhan Seyfi Güvenışık. Bir futbol gönüllüsüyüm…'
Avrupa'daki Türk ailelerinin yetenekli sporcu çocuklarıydı konu.

Güvenışık bodoslama daldı meseleye: 'Pırıl pırıl çocuklarımız elden gidiyor. Bunu Türkiye'den fark etmiyor musunuz?'
'Nasıl?' dememize fırsat vermeden, sıraladı düşüncelerini:
'Çocuklarımızın peşindeler. Ajan gibi takip ediyorlar. Hemen her hafta evlere kadar gelip ailelerimizin beyinlerini yıkıyorlar. Amaçları açık; gençlerimizin Türk Milli Takımını tercih etmesini engellemek istiyorlar.'
Güvenışık belli ki çok doluydu; devam etti:
'Türk Milli olmayın; size büyük olanaklar sunalım… Kolaylıklar sağlayalım diyorlar… Sonuçta, hepimiz insanız. Elbette etkilenenlerimiz oluyor; tercihini Almanya'dan yana kullananlar çıkıyor. Böyle sürerse, bu sayı her geçen gün artacaktır.'
Orhan Seyfi'ye, 'Ne yapmamızı istiyorsun?' diye sorduk.

'Gidin, anlatın. Siz gazetecisiniz; Türkiye'deki yetkilileri etkilersiniz. Avrupalıların önerdiklerinin onda birine bizler ikna oluruz. Yeter ki, buradaki Türk aileleri, çocuklarının ülkelerinden istendiğini, beklendiğini, kendilerine ilgi ve ihtiyaç duyulduğunu hissetsinler!'

Döndüğümüzde anlattık; tınlayan olmadı!
İşin özü, o dönemde gurbetçilerimize karşı yeterli ilgiyi göstermiyorduk!
O tarihlerde Türkiye'nin yaptıkları; 'Yasak savma' cinsinden bir yaklaşımlardı; dudak ucuyla söylenen bir iki sıradan sözcükten öteye geçmeyen şeylerdi maalesef.
Oysa, gurbetteki gençlerimiz sporumuz için müthiş bir potansiyeldi…
Murat ve Hakan Yakın kardeşler, Eren Derdiyok, Gökhan İnler, Serdar Taşçı, Mesut Özil mi sanıyorsunuz siz onları?
Bilmediğimiz, duymadığımız yüzlercesi daha vardı…

İlgisizliğimiz son 4-5 yıldır azaldı, olaya daha ciddi bakar oldu federasyon…

Şimdi Mesut Özil olayına temas etmek istiyoruz. Almanlar, onu sahada ıslıklayarak küstürdüler. Mesut artık Alman Milli Takımına gitmeyecek!

'Mesut, Almanya formasını niye tercih etti?' diyerek onu yargılamak yerine, önce kendimizi sorgulamalıyız!

Sorun, elbette sadece gurbetçi gençlerimize ilgisiz kalmamızda değil; bizdeki biraz da 'Gelişmişlik' sorunu...
Onların yaşadıkları ülkelerde gelir dağılımları adaletli, kişi başına düşen milli gelirler yüksek; okur yazarlık oranı yeterli.
Bilinçli üretip, bilinçli tüketiyor, öz kaynaklarını koruyorlar.
Sağlık, eğitim, ekonomi ve siyasi sorunlarını çözmüşler…
Kabul etmeliyiz ki; o ülkeler bizden çok ilerideler…
Refah düzeyleri oldukça yüksek!

Mesut Özil geçmişte keyfinden mi seçti sanıyorsunuz Alman Milli Takımını?
Gerçekçi olmalıyız…
Bu gencimiz Alman formasıyla Dünya Kupası finallerinde oynamasaydı; Real Madrid'e, Arsenal'e bu denli çabuk transfer olabilir miydi?

Cumhuriyetimizin 95. yılı geride kalırken, gurbetteki çocuklarımızın Milli takımlarımızı seçmelerini istiyorsak; Türkiye'yi hızla, 'Muasır dünya ülkeleri seviyesine' getirmeliyiz.

Kimse imkansızlıklar içinde hayatını sürdürmeye yanaşmıyor artık!