Türkiye'nin iç politikasını etkileyen dış dinamiklerin rolünü ele aldığımız son yazımızda...
ABD'de Biden'ın işbaşına gelmesinden sonra, Türkiye'nin ABD ile Rusya arasında bir 'denge politikası' izlemesini mümkün kılan koşulların hızla ortadan kalktığını, yaptırımların önünün açıldığını ve Türk- Amerikan ilişkilerinde yeni bir gerilim dönemi başladığını belirtmiş...
Ve 'Bu gerilimin yalnızca dış politika alanıyla sınırlı kalmayacağı anlaşılıyor' demiştik.
***
Önümüzdeki dönemde ABD dış politikasının Türkiye'nin iç politikaları üzerindeki etkisinin ne yönde olacağına gelince...
ABD Dişişleri Bakanı Blinken, göreve başlamasının hemen ardından, geçmişte ABD'nin darbeler aracılığıyla kendi politikalarını başka ülkelere empoze etmeye çalıştığını, kendi yönetimlerinde ise müdahale için ekonomik araçlar kullanacaklarını söyledi...
Tabii bir de, geçmişte Irak'ta, Yugoslavya'da ve Suriye'de askeri müdahale ve işgal amacıyla kullanılmış olan 'insan hakları' meselesi var!
***
Tabloya baktığımızda hem ABD'de hem de Türkiye'de, iç ve dış dinamiklerin ne kadar iç içe olduğunu ve bunların kimi zaman nasıl 'çelişkili bir bütün' oluşturduklarını görebiliyoruz...
O nedenle, söylemlere takılmak yerine siyasal güçlerin arkasındaki toplumsal ve ekonomik güçlere bakmak ve analiz yaparken eylemleri esas almak gerekiyor...
Örneğin, geçtiğimiz günlerde AFP ajansı, ' ABD, insan haklarını her yerde savunacak' başlıklı bir analiz yayınladı. Haberde, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın ülkesinin İnsan Hakları Yıllık Raporu'nu sunarken kullandığı şu sözler yer aldı:
'İnsan haklarını istisnasız her yerde savunduğumuzu göreceksiniz, aslında Amerika'nın çıkarları da bunu gerektiriyor'!
'İnsan hakları' meselesinin ABD açısından kendi emperyalist çıkarlarını savunmaktan öte bir anlam taşımadığı herhalde bundan daha açık anlatılamazdı!
***
Ekonomik olarak güç kaybeden ABD'nin 'küresel egemenliğini' koruyabilmek için giderek daha fazla askeri güç kullanma eğilimine girdiği biliniyor...
Bu eğilime karşı çıkan Trump'ın ABD'nin küresel eliti ve Pentagon, CIA gibi kurumlarıyla girdiği mücadeleyi kaybederek başkanlık koltuğunu Biden'a devretmek zorunda kaldığı da bir gerçek...
Trump'ın, iktidarını ABD'nin en gerici siyasal ve sosyal güçlerinin desteğiyle sürdürdüğü, Biden'ın mensubu olduğu Demokrat Parti'nin içinde ise Bernie Sanders gibi 'sosyalist' eğilimli isimlerin yer aldığı göz önüne alındığında, ABD'nin önümüzdeki dönemde uygulayacağı dış politika konusunda birbirinden çok farklı yorumlar yapılmasına da şaşmamak gerekiyor.
***
Nitekim, Türkiye'de, Biden'ın başkanlık döneminde ABD'nin ülkemizdeki nüfuzunu insan hakları ve demokrasinin gelişmesi yönünde kullanacağına inananların sayısı, özellikle muhalefet partileri içinde bir hayli fazla...
Ülkemizde ekonomi ve siyaset dünyasının gerçeklerini en iyi yorumlayan bilim insanlarından biri olan Prof. Dr. Korkut Boratav, geçtiğimiz hafta Cumhuriyet gazetesinin sorularını cevaplarken, bu inanca kapılanları 'emperyalizmden demokrasi uman liberaller' olarak niteledi...
Boratav, yaptığı açıklamada iç ve dış dinamikler arasındaki etkileşimin karmaşıklığının olayların dış görünümleri ile ilgili olduğunu belirtti ve sözlerine şöyle devam etti:
'Joe Biden, Demokrat Parti'nin (DP'nin) sağ kanadında yer alan kıdemli bir siyasetçidir... Başkanlık ön seçimlerini bir süre önde götüren sosyalist Bernie Sanders'a karşı Wall Street'in desteklediği aday Biden oldu; tökezleseydi milyarder Bloomberg yedekteydi. Kısacası, Biden, ABD egemen sınıflarının bir temsilcisidir ve bu blok 2020'de onu yeğledi... Öte yandan 2008 krizini izleyen gelişimler, DP'nin iç dengelerini belirgin boyutlarda sola çekti. Bu parti, temel çizgisi ile büyük sermayenin partisidir; ama Avrupa'nın neoliberalizmle barışık sosyal demokrasi akımını andıran bir sol kanadı da vardır'.
Boratav'ın açıklamalarının devamını bir sonraki yazımızda ele alacağız.
(Devam edecek)