Geçenlerde çok enteresan bir rüya gördüm. Böyle hani derler ya: "At izi it izine karışmış." diye, tam da öyle bir rüyaydı. Rüyamda bir imparatorluk vardı: Hurafeler İmparatorluğu. Bu imparatorluğu böyle kırk haramiler gibi zorba, gelişigüzel, başına buyruk eğitimsiz, barbar tiplerden oluşmuş; gücün verdiği zorbalıkla saçma sapan işler yapan bir topluluk yönetirdi, özellikle de krallarının lafının üstüne laf söylenmezdi. Bu gücü de topladığı haraçlardan, yani çalıp çırptıklarından alıyorlardı. Gücün elbette ki tek ayağı yoktur, finansal ayağı bu iken söylemsel yani siyasi gücünü absürt bir saldırganlıktan ama en çok da hurafelerden alıyordu. Örneğin hatırladığım kadarıyla bu imparatorlukta yaşayanlar salı günleri ayakkabı giymez, eşikten geçerken 4 kere zıplar, liderlerinin adeta bir tanrı kral olduğuna inanırlardı. Tuhaf kutsalları vardı, bizim açımızdan bakınca belki çoğunuz putperest olarak nitelendirebilirsiniz...
Bu imparatorluğu yönetenler hurafe yaratmada ve buna inanmada mükemmel bir performans sergilerdi. İyi olan ne varsa -muhtemelen kendilerinde bu iyi meziyetlerin hiçbirisi olmadığı için- derinden düşmanlardı. Hatta bazen kendi işine de yarayacak olsa bile sırf iyi diye bazı şeyleri reddederlerdi. Kutsalları onlar için çok kutsaldı ama işte her salı günü başka bir kutsalla gelirlerdi. Sonrasında "Ama öncesinde farklı konuşuyordunuz, şimdi ne oldu?" dediğinizde ise böyle konuştuklarını hep bir ağızdan reddederlerdi. Çok zordu bu topluluğu anlamak, önce size altın sarısı giymek lanetlidir derler sonra kendileri bu rengi giyerlerdi. Tezatları ayan beyan ortadadır ama yine de bu ortada olma durumu hiçbir şeyi değiştirmezdi.
Başlarındaki tanrı kralları geçmişte masallarda bahsedilen canavarlar gibiydi, sesinde bile lanet vardı bu kralın, sesini duymak bile üç gün iştahınızı keserdi. Zaten bu kral da herkesten nefret ederdi ama bence en çok da kendisinden nefret ediyordu. Her narsist gibi aşağılık kompleksiyle donatılmıştı. Zümrütten elbiseler giyer ama kambur yürürdü, o zümrütler onun üzerinde taş toprak gibi görünürdü. Kocaman görürdü kendisini bacak kadar boyuna bakmadan... İşte bu yüzden krallıktan, saltanattan oldum olası nefret ederim. Saltanat adeta Rus ruletini andırır, bazen şapkadan gerçekten iyi bir kral çıkar ama çoğu zaman şapka her kumar illeti gibi size bir kazandırıyorsa on kaybettirir. İşte bu kral on da değil yüz kaybettiren cinstendir.
Peki halkı nasıldır bu imparatorluğun? Hep şikayet eden ama bir işin ucundan tutmayan kimselerdir. Krallarına inanmazlar ama her salı günü ayakkabısız gezerler, eşikten geçerken 4 kere zıplarlardı. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, derlerdi ve bu anlayışla kendi toplumlarını çürütürlerdi. Hepsi çok akıllıydı bu halkın, en azından akıllarından şüphe etmezlerdi, hatta şöyle söyleyeyim: Bir akıllı onlardı. Bu yüzden olsa gerek hepsi her şeyi çözdüğüne inanırdı. Kimseye kandıklarına inanmazlardı işte bu yüzden en çok onlar kandırılırlardı. Yanıldıklarını kabul edip asla öğrenmezlerdi, inat ki ne inatlar. Elinizde kanıtla gösterdiğinize inanmazlardı ama salı günü ayakkabı giymenin uğursuzluk getirdiğine inanırlardı...
Neyse ki bu rüyadan uyandım, hayal meyal hatırladığım anlar bile buhran dolu ama ibret vericiydi...