Eylül’ün ilk haftasının son gününe kadar, voleybol, basketbol ve futbolda A milli takımlarımızın Avrupa ve dünya şampiyonalarında aldıkları başarılı sonuçlar, nasıl da bizleri tatlı hayallere doğru sürüklüyordu…
Ama o lanet “Kara Pazar” gününde hayallerimiz, güvendiğimiz iki yerden resmen vurgun yedi.
İlkinde, bizi “top noktasına“ ulaştırmaya alıştırmış sultanlarımızın aldığı sonuç doğrusu bize çifte duygu yaşattı. İlk kez dünya şampiyonasında zirveye çok yaklaştık ama altın madalyayı İtalyan bloğunun arasından çekip çıkaramadık. Yani gururla üzüntüyü birlikte tattık.
Zirveye yerleşmemize set çeken rakibin müthiş bir çıkışı vardı. Tam 35 maç yenilmemiş dünyanın en formda takımı İtalya ile oynadık ama Sultanlarımız ummadıkları bir oyunla direndi. İkinci seti şov yaparak 25/13 alıp, eşitliği sağladık. 4.seti de 25/19 alarak altın madalya mücadelesini karar setine taşımayı başardık. Ama burada 8’e takılı kaldık. Bundan sonra İtalyanlar altın madalyayı adeta bloklarının arasına saklayarak bizden kaçırmayı başardılar.
Santarelli’yi çok seviyoruz ama bazı hatalarını da göz ardı edemeyiz. VNL’de yeni sultanlarımıza yer vererek adaptasyon sürecini hızlandırdı ve onlardan sivrilenleri Dünya şampiyonası kadrosuna alarak onurlandırdı. Oyunlarıyla göz dolduran Yaprak ve Derya’yı aksadığımız anlarda ise kullanmayı ihmal etti.
Biz ülke olarak Sultanlarımızla elbette aldıkları gümüş madalyadan dolayı gurur duyduk hatta resmi sonucu pas geçerek, onları gönüllerin şampiyonu olarak bağrımıza bastık.
Ayrıca 151 sayıyla şampiyonanın en skoreri olan pasör çaprazımız Vargas ile birlikte takımımızın saha içi ve dışındaki lideri olan kaptanımız Eda Erdem’in en iyi orta oyuncu olarak “rüya” takımına seçilmeleri de gururumuzu okşadığı gibi vurgun yiyen hayallerimizin acısını nispeten azalttı.
Bir de kaptanımızın, “Buralarda kaybetmeden kazanmayı öğrenemiyorsunuz” sözünü de kulağımıza küpe yapmayı unutmayalım.
BİZİM ÇOCUKLARDAN HEZİMET
Asıl hayal kırıklığımız doğrusu bizi oldukça utandıran “Bizim çocukların” İspanya karşısında uğradıkları hezimetti.
2002 yılında kazandığımız 3’üncülükten sonra dünya arenasında boy gösteremediğimiz için duyduğumuz mahcubiyeti sileceğinden 2026 elemelerinin ilk maçında Gürcistan karşısında sergiledikleri futbolla emin olduğumuz A Futbol Milli takımımızın, 38 yıl sonra (1987 İngiltere 8-0) en farklı mağlubiyeti bize tattırması hayallerimize dip yaptırarak bizi gerçeklerle buluşturdu.
Maçın en dikkat çeken oyuncumuzun, 6 gol yemesine karşın 6 kurtarış yapan kalecimiz Uğurcan Çakır’ın olması, diğer futbolcularımızın durumunu apaçık bir şekilde gözler önüne serdi.
Düşünün en iyi olduğumuz ve gol bulduğumuz duran top organizasyonların biri olan köşe vuruşlarında, İspanya karşısında tam 8 fırsat yakaladık ama her korner dönüşünde eksik yakalanarak gol pozisyonu vermemiz akıl alacak cinsten değildi. Maalesef savuma yapmayı unutmuştuk, maç boyunca da Montella da savunma düşüncesini sanki beyninden silmişti. Yoksa ancak skor 6-0 olduktan sonra oyuncu değiştirmeye kalkmazdı.
Son Avrupa şampiyonu takıma karşı (maç boyunca yaptığımız faul sadece 6, gördüğümüz sarı kart sayısı ise 0) bu kadar temassız oynarsanız, onları rahatsız bile etmezseniz, bu kadar paslaşmalarına olanak tanırsanız skor da böyle vahim olur.
Bu sonuç bizim vereceğimiz ikincilik mücadelesinde play-off’a kalmamız ve ilk torbada yer alabilmemiz için yapacağımız 2 Bulgaristan ve Gürcistan maçlarından mutlaka 9 puan alarak grubu 12 puanla tamamlamamız gerekecek.
Ekim ayı, bu nedenle bizim için çok önem kazandı… Bu ayda oynayacağımız maçlar için öncelikle gerekli dersleri çıkardıktan sonra futbolcularımıza İspanya hezimetini mutlaka unutturmamız şart.