Lisans eğitimimi aldığım sırada Orta Doğu derslerimde Filistin’i çalışırken beni derinden etkileyen ve halen unutamadığım bir cümleye rastladım: “Filistinliler her gün daha da yalnızlaştı.” Gerçekten de bir başlarına kalmış insanlardan bahsediyoruz. Bir önceki yazımda da belirttiğim üzere şiddetin her türlüsüne karşı olmakla birlikte insanların çaresizliğine göz yummamak, hangi kimliği taşırsa taşısın bir vicdan meselesidir.
Uluslararası kamuoyunda ise ülkeler de tıpkı vatandaşlar gibi ikiye bölünmüş bulunmakta. Demokrasilerine övgüler yağdıran, liberal medya ve düşünce özgürlüğünü her yerde haykıran devletlere bu konuda teşekkür etmek istiyorum. Düşünce özgürlüğünün yıllardır devlet politikasıyla çatışmadığı sınırlarda mümkün olduğunu dile getirdiğimizde demokrasi düşmanı olarak adlandırılıyorduk. Pratiklerinizle bunu tüm dünyaya bir kez daha kanıtlamış oldup bizleri bir zahmetten daha kurtarmış oldunuz...
“Özgür düşünce”nin, özgür insanın, kapitalizmin kalbi ABD bu konuda hegemonluğunu konuşturup olayın bayraktarlığını üstlendi. Filistin’i savunan pek çok öğrenci yaşadıkları tehdit ve ekonomik şiddeti sosyal medya ve bildiriler aracılığıyla kamuoyu ile paylaştı. Dünyanın en iyi üniversitelerinden mezun olan gençler kendilerine iş verilmemesi tehdidi ile karşılaştılar. Elbette istediğinizi düşünüp inanabilirsiniz ama aç kalmayı göze almanız gerekiyor...
Burada aslında vatandaşların aklına önlerine demokrasi diye konulan seçimlerin ve sunulan propagandaların gerçekliğini sorgulamak gelmeli. Vaadler ile gerçekler sıklıkla çatışırlar ancak çoğunluk demokrasilerine sahip olduğumuz için azınlığın haklılığını ve en temel hak diye sunulan şeylerden bile mahrum bırakılışını hakim düşünce görmezden gelir ve taraftarları bu durumun yanlışlığını sıra kendilerine gelmedikçe algılayamazlar veya göz yumarlar.
İşte tam bu noktada haksızlık kendisine veya dahil olduğu kimliğe yapılmasa bile bunun farkında ve karşısında durabilmek ütopize ettiğimiz topluma bizi ulaştıracaktır. Ülkemizde özgür düşünce var eğer bizim gibi düşünüyorsanız, mantığı ile zorba devletler yaratırsınız. Belki kendi ülkenizde hakim düşünceye ait olduğunuz için huzurlu bir şekilde çayınızı kahvenizi yudumlarsınız ancak dünyanın bir yerinde mutlaka sizi üzecek bir olay başka devlette gerçekleşiyordur.
Bunu basitçe anlatmam gerekirse milliyetçi değerlere sahip birisiniz diyelim. Etnik akrabalarınızın haklarını savunuyorsunuz. Ancak kendi milletiniz başka bir ülkede azınlık. Sizin milliyetçi değerlerle inşa etmek istediğiniz devlette azınlıkların durumu nedir? Örneğin Çin’deki Uygur Türkleri için mücadele ediyorsunuz. Kesinlikle etmelisiniz de, asla zorbalıkta seçici bir tavra sahip değilim. Hep diyorum zulüm zulümdür. Peki Uygurlar için Çin’den istediğiniz hakları kendi ülkenizde bir azınlığa verme konusunda da hemfikir olur musunuz? Eğer olmazsanız bu ne yazık ki ikiyüzlülüktür. Aynı şekilde Filistinliler Müslüman kimlikleri yüzünden zulüme mağruz kalan bir halk. Kendi ülkenizdeki diğer dini gruplara karşı olan tavrınız nedir?
Sanıyorum ki yeterince can sıkıcı bir yazı oldu. Çuvaldızı kendimize batırmadığımız sürece bir başkasının bunu yapmasını beklemeyi gerçeklikten oldukça uzak buluyorum. Şayet 23 yaşında bir kadının sözleri bir şeyleri değiştirebilecekse dünyadaki tüm zorbaları lanetliyorum...