Ebu Zer’in yalnızlığını ve yoksulluğunu anlata anlata geldiler; “komşusu açken tok yatan bizden değildir” dediler. “Garson devlet”, “adil düzen”, “millet hizmetkarlığı” laflarıyla işçi semtlerinden, sefil mahallelerden oy topladılar. Yaptıkları çay simit hesabı meşhurdu. Her biri bir mücahit sayılırdı. Siyasi rakiplerini milletten kopuk olmakla suçluyorlardı; kendileri ise halktan biri olduklarını kanıtlamak üzere bağdaş kurup yer sofralarında kaşık sallıyordu.

 Bu millet, samimiyetsizlik barındıran, riyakarlık kokan bu halkla ilişkiler faaliyetlerine aldandı yıllarca… Oysa Özal’dan daha fazla zengini seviyorlardı. Katıksız piyasa savunuculuğunda kendileriyle yarışabilecek çevre yok bugün. Mücahitlerin hepsi müteahhit ve her şeye müsaitler şimdi. Sömürü ve adaletsizlik kol geziyor, bütün değerler ayaklar altında ve görgüsüzlük ayıplanan değil kabul gören bir olgu artık. 

Dolayısıyla lüks ve şatafatın “itibardan tasarruf olmaz” denilerek en üst düzeyde savunulabildiği bu ülkede iktidar partili bir milletvekilinin Manako’nun en pahalı mekanında en pahalı yemeği yiyip bunu da “pis fakirler” dercesine gözümüze sokması şaşırtıcı değil.

Millet aç sefil, kelimenin gerçek anlamıyla söylüyorum; yiyecek ekmek bulamıyor. Isınamıyor, kirasını ödeyemiyor, et yiyemiyor, süt içemiyor, meyve alamıyor. Aşık Mahzuni’nin dediği gibi yiğit kuru soğana muhtaç olmuş durumda. Ama AKP Milletvekili Şebnem Bursalı zenginlerin yat kulübünde yediği ıstakozu sosyal medya hesabından paylaşıyor ve “dinime söven Müslüman olsa” misali buna tepkiyi kullandığı pahalı atkısıyla gündem olan bir başka milletvekili Mücahit Birinci gösteriyor. Diyor ki;

 “Herkes kendine gelsin! Ya da bu partiden defolup gitsin! Yeter! Milletimiz geçim sıkıntısındayken, millet çareler ararken, devletimiz dişini tırnağına takmış ekonomiyi düzeltmeye çalışırken, siz gidip Monaco'da ISTAKOZ yiyemezsiniz, hadi yediniz bunu paylaşamazsınız! O ki paylaştınız, o zaman bu partiden istifa edeceksiniz. Sizin bu tavrınıza, bu ruh halinize hangi parti uygunsa, oraya gideceksiniz! Yer sofralarında kurulmuş, emekle, darbeler, bin bir badireler atlatmış bu partide siz ve sizin gibilere yer yok.”

Yani Mücahit Birinci için sorun, lüks yaşam değil bunun fotoğrafla gösterilmesi. Birinci, demek ki halkın homurdandığının farkında ve bu fotoğrafların öfkeyi artırdığını düşünüyor. Oysa çok değil iki yıl önce Louis Vuitton marka atkısıyla gündem olmuştu kendisi. O atkının fiyatı 330 pound yani bugünkü değerle 13 bin liraydı. Eleştiriler karşısında yaptığı savunma ise artık gına getiren mağdur edebiyatından ibaretti. Hiç unutmadık sözlerini:

"Aslında sıkıntı şu... Biz kimiz de o atkıyı takabiliyoruz dimi... Mütedeyyinler, maneviyata sahip insanlar kim ki... Dünyanın meşru nimetlerinden tek, azınlık ama egemen düşüncenin kurşun askerleri faydalanır. Bu azgın azınlığa göre biz, "Bizimkiler" dizisindeki kapıcılarız"

Verdiği mesajın adresi açık… Azgın azınlıktan kastı laik çevreler, Cumhuriyet birikimine sahip çıkanlar, modernler, kadın-erkek eşitliğini savunanlar…Yani kendileri dışındaki herkes…  13 bin liralık atkı takmayı kendisi için hak gören ve her durumda mağdur edebiyatı yaparak psikolojik üstünlüğü ele geçirmeye çalışan Mücahit Birinci, Şebnem Bursalı’nın “Biz kapıcı mıyız, mütedeyyin insanlar ıstakoz yiyemez mi” diye sorsa ne yanıt verecek.

 Elbette ki bir cevap bulur. Hepsi siyasal İslamcı geleneğin yüksek pragmatizmine sahip. Nihayetinde Emevi Müslümanlığı ile yetişmiş bir zümreden bahsediyoruz.
Muaviye’nin ışıltılı sarayında zevki sefa sürmek varken ıssız çöldeki Ebu Zer’i kim hatırlar?