Bizim Anadolu’da güzel bir laf vardır; pek severim. Bir insanın bu dünyaya ne kadar yük olduğunu, işe yaramazlığını ifade etmek için “lüzumsuz” derler. İzniniz olursa bu lafı, kendini siyasi parti genel başkanı zanneden BBP’li Mustafa Destici için kullanmak istiyorum.

 “Lüzumsuz Destici”

Bir siyasetçi, böyle bir ayarsızlık, ölçüsüzlük, sınırsızlıkta ulu orta konuşmamalı, yazmamalı. Herkesin en acılı gününde bu kadar istismarcı olmamalı, gerçekleri karartmamalı, ölçüsüz iftiralardan kaçınmalı.
Ama Destici gibiler kahvehane ortamını aşamadıkları için de şaşmamalı.
Bir zamanlar “İmralı’da terörist başı ile müzakereler, Oslo görüşmeleri, çözüm süreci, Dolmabahçe mutabakatları hangi iktidar döneminde olmuştu” diyerek AKP’yi yerden yere vuran, Fethullah Gülen’e övgüler dizen şahıs, şimdi Kuzey Irak’ta 9 askerin hayatını kaybettiği saldırıyla ilgili paylaştığı lüzumsuz mesajında Saadet Partisi’nden İşçi Partisi’ne, CHP’den İyi Parti’ye, Cumhur İttifakı dışında kim var kim yoksa parti görsellerini sıralayarak hepsini terör destekçisi ilan ediyor. Anayasa Mahkemesi bile “terörist”  bu şahsa göre. Tarihin çöplüğüne atılabilecek uzun bir yazı yazıyor ve “Terör örgütüyle sadece dağda mücadele etmek, kökünü kazımak ve bitirmek için yeterli olmaz. Terörün, başta siyasi uzantıları olmak üzere bütün unsurlarıyla mücadele edilmelidir” diyor.

 
30 Eylül 2012 tarihli paylaşımında ise “Analar, Babalar ağlamasın diye özerkliği kabul edebiliriz (onun için oslo’ya, apoyla ve kandille görüşmeye devam)” diye yazıyor. İşte bu mesaj yeniden hatırlanıp da yüzüne vurulunca ilk işi silmek oluyor.  


Bir mesajı silmekle maziyi temizlemek öyle mümkün değil. Destici gibiler bu ülkenin solcularına vatanseverlik dersi verecek en son kişilerdir. Yerlilik, millilik, şehitlik hamasetiyle yıllarca ABD emperyalizmine hizmet ettiklerini yedi cihan bilir. Mirasçısı olduğu siyasi hareketin ülkeyi nasıl kaosa sürüklediği, gencecik insanları vahşice katletmeleri, Çorum, Sivas, Kahramanmaraş, Malatya gibi illerde gerçekleştirdikleri toplu kırımları da malumdur.

 
Nefretten, kandan beslenip, muhalefeti bölücülükle suçlarken asıl bölücülüğü kendileri yapar. Bu zevatın en büyük korkusu herkesin barış ve kardeşlik içinde yaşamasıdır. Toplumu kutuplaşmalıdır ki; insanlığa sunabilecek hayırlı tek bir ameli, fikri olmayan Desticigiller, varlıklarına meşruiyet üretsinler. Aksi takdirde bir hiç olduklarını kendileri de bilirler.

 
Toplumu kamplara bölerek düşmanlaştırarak yönetme pratiği yeni değildir; asırlardan beri uygulanır; uygulayıcılarına kısa vadede bazı kazançlar da sağlar gibi gözükür ama yarattığı toplumsal maliyet büyüktür. Şimdi sadece Destici değil, Destici’nin dahil olduğu Cumhur ittifakının tüm bileşenlerinin, cenaze törenlerinde çelenk parçalatma, organize edilmiş sanal ve saha trolleri ile muhalefete saldırtma gibi olaylarla kendilerine dokunulmaz alan yaratmanın derdinde oldukları dikkatlerden kaçmıyor. Aynı taktik, enflasyonla mücadelede de uygulanmıyor mu?

 
Kebapçılar, zincir marketler, soğancılar, patatesçiler de terörist diye takdim edilmedi mi? İş öyle şirazesinden çıktı ki, terörist ilan edilmeyen kalmadı.
Bir ay içerisinde aynı yerde 21 askerin neden, nasıl şehit olduğunu, şehit olanların neden sadece sıvasız evlerden, fakir fukara sofralarından çıktığını, dolayısıyla iktidarların sorumluluğunu sorgulamak isteyenleri sindirme amaçlı ötekileştirme, yaftalama siyasetinin bizatihi kendisi teröre hizmet değil mi?