'Hazine' sözcüğü size neyi düşündürüyor?
Her birinizin yanıtı ayrı olacak…
Okuyucu profiline göre değişecek yanıt…
Daha doğrusu, benim okuyucu profilim belli de…
Bu soruyu her köşe yazarı sorsa, alacakları yanıt o kadar farklı olacak ki!
Ben, sözcüğün sözcük anlamıyla başlayayım en iyisi…
***
'Hazine' dilimize Arapça'dan girmiş bir sözcük…
Anlamı mı?
'Altın, gümüş, mücevher gibi değerli eşya yığını, büyük servet' ya da bunların saklandığı yer. Bir de 'Devlet malı' demek. Hani şu ünlü deyimimizde denize benzetip 'Yemeyen domuz!' dediğimiz…
***
Masallarda, söylencelerde, şiirlerde, sinema filmlerinde ne çok anılır…
Dahası, hazine avcıları vardır…
Yalnızca masallarda değil…
Duydukları bir söylence ya da benzetme üzerinden nice dağı, koyağı, ırmak yatağını deşen insanlar var…
Hala..
***
'Hazine' sözcüğünün çağrıştırdığı ve insanların peşine düştüğü bu hazinelerden başka hazineler de var ama…
İyi bir kalp de bir hazinedir örneğin…
Ben 'İnsan hazinesi'ne getirmek istiyorum sözü…
'Yaşayan İnsan Hazineleri'ne…
Somut olmayan kültürel mirasımızın bugün hala sürdürümcüsü durumunda olan kişiler onlar…
Günümüzde yaygın olarak bilinmeyen, artık yok olmaya yüz tutmuş belli bir sanatı, beceriyi usta-çırak ilişkisiyle öğrenmiş, ustalığını kanıtlamış ve sürdürmekte olan kişiler…
Her birisi ayrı bir inceleme ve belgesel konusu. Bazı değerlerimizin kalıcı olmasıını sağlamak için…
Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü'nün bu konudaki envanterinde UNESCO tarafından 'Yaşayan İnsan Hazinesi' olarak kabul edilmiş 29 kişi ve bir koro var…
Bunlardan Karagöz sanatçıları Tacettin Diker'i 2014'te, Orhan Kurt'u 2017'de yitirdik. Âşık Şeref Taşlıova (2014), çini ustası Sıtkı Olçar (2010), bağlama yapımcısı Bekir Tekeli (2013) ve ozan Neşet Ertaş (2012) bu dünyayı bizlere bırakıp gitti.
Son olarak da çam düdüğü yapımcısı ve icracısı Hayri Dev 'Hoşçakalın!' deyiverdi (18 Temmuz).
Yaşayanlar mı?
Metin Özlen (Karagöz sanatçısı), Mehmet Girgiç (Keçe ustası), Uğur Derman (Klasik kitap sanatçısı), Hasan Çelebi (Hüsn-ü hat sanatçısı), Mehmet Gürsoy (Çini sanatçısı), Fuat Başar (Ebru sanatçısı), Dertli Divani diye tanınan Veli Aykut (Zakir), Emine Karadayı (Dokumacı ve doğal boyamacı), Yaşar Güç (Horlatma kaval-Dilli/dilsiz kaval yapımcısı ve icracısı), Tahsin Kalender (Taş ustası), İrfan Şahin (Kispet ustası), Cemil Kızılkaya (Ahşap baskı – yazma ustası), Mahmut Sür (Nazar boncuğu ustası), Celal Yılmaz (Mersiyehan), Âşık Sefai olarak tanınan Mehmet Acet (Âşık – zakir), Cahide Keskiner (Minyatür sanatçısı), İslam Seçen (Klasik kitap sanatçısı), Salih Balakbabalar (Sedefkar), Muammer Semih İrteş (Kalemişi), Ahmet Yaşar Kocataş (Keçe ustası), İsmail Nar (Âşık), Osman Efendioğlu (Şair, atma türkü), Macahel Yaşlılar Korosu (Çoksesli şarkı söyleme geleneği).
***
Envanterde birer ad mı bu kişiler?
Ne yapıyoruz onlardaki değeri, hüneri yaşar kılmak için?
Son olarak yitirdiğimiz Hayri Dev yaşarken ne yaptıysak, ötekiler için de aynı…
Hayri Dev'le aynı toprakların çocuğu, dostum Erdal Atıcı, 'Hayri Dev Ölmüş… Geçin bu lafı…' diyerek ne güzel bir yazı paylaştı sosyal medyada…
İşte Çameli'nin Gökçeyaka Köyü'nde doğan Hayri Dev'in serüveninin Erdal Atıcı'nın kaleminden özeti:
'Üç beş keçinin ardında ömür tüketen bir ana ve babanın oğluydu. (…) Üç telli bağlama (cura) armağan ettiler kendisine. Bu üç telli bağlamayla ruhunu bütünleştirdi. (…) Köylerde düğün çalgıcılığı yapmaya başladı. O yayla senin bu yayla benim. Türküler yaktı. Yakılan türküleri derledi. (…) Karın tokluğuna düğünden düğüne koştu durdu Hayri Dev.
Birgün bir Fransız çıktı geldi Çameli'ne, yöresel kültürleri araştırıyordu. Hayri Dev'i buldu. Müziğin dili yoktu. Hayran oldu. Günlerce Hayri Dev çaldı o dinledi. Kır Çalgıcıları dediği bu güzel insanlarla ilgili bir tez hazırladı. Ülkesine döndü. Birkaç ay sonra Hayri Dev'i ülkesine davet etti. Değişik illerde konserler verdirtti. Konserlerinde tüm gelenleri büyüledi. Başka bir hüzün yayılıyordu türkülerinin tınılarından. Modern Çağın Karacaoğlan'ı olmuştu.
Türkiye'de Denizli'nin dışında tanınmayan Hayri Dev'i Fransa ayakta alkışladı.'