Türkiye’de toplumun önemli bir kesiminin ABD’nin Türkiye’nin dostu olmadığı gerçeğini gördüğünü söylemiştik...

Özellikle 15 Temmuz FETÖ ayaklanmasının ABD ve NATO ile ilişkisinin ortaya çıkması toplumda yüzde 90’a varan bir ABD karşıtlığı yaratmıştır. AKP’nin iktidara geldiği 2000’li yılların başlarında ABD desteği bir siyasi parti için avantaj sağlarken, günümüzde durum tamamen tersine dönmüş bulunmaktadır...

Son Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’nun yaptığı ABD/İngiltere gezisi ve Altılı Masa mensuplarının kışkırtıcı söylemleri nedeniyle “kazanılacak seçim” kaybedilmiştir...

AKP de son yerel seçimler öncesinde ABD ile yakınlaşmasının bedelini seçim yenilgisiyle ödemiştir.

***

Önceki yazımızda kamuoyu araştırmalarıyla da doğrulanan bu olguyu hatırlatmış ve “Önümüzdeki dönemde Türkiye’de halkın beklentilerine cevap verebilecek bir siyasi alternatif yaratılabilir mi?” sorusunu sormuştuk...

Yukarıda yaptığımız saptamaya rağmen bu soruya gerçekçi bir cevap vereceksek “Evet!” diyemeyiz...

Çünkü soğuk savaşın mirası olarak “Amerikancılık ve NATO’culuk”, halk nezdinde itibarını kaybetse de Türkiye’nin belli başlı siyasi partilerinin dış politikalarına damgasını vurmuş durumdadır.

***

Örneğin AKP, kuruluşundan bir yıl sonra ABD’nin yoğun desteğiyle iktidara gelmiş ve Irak’a müdahale için “Evet” oyu kullanmıştır...

AKP hükümeti daha sonra ABD’nin Arap Baharı operasyonuna da destek vermiştir; ancak Suriye’nin bölünüp parçalanmasından sonra Suriye’nin kuzeyinde ABD tarafından bir “PKK garnizon devleti” kurulacağını gören Erdoğan, ABD’ye duyduğu güveni yitirmiştir. Bu politika Rusya ve İran ile birlikte Astana sürecine yol açmış, bunun üzerine ABD’nin Suriye özel temsilcisi olan James Jeffrey, “Erdoğan bizi kandırdı” ifadesini kullanmıştır. Bu gelişmelere ve ABD destekli 15 Temmuz ayaklanmasına rağmen AKP hükümetleri ABD ve NATO ile ilişkileri sorgulamayı hiçbir zaman göze alamamıştır.

***

Siyasi düzleme yansımamış olsa da 15 Temmuz FETÖ ayaklanması AKP’ye oy veren seçmenlerde tam bir “soğuk duş” etkisi yaratmıştır...

Günümüzde AKP’ye sempati duyan kesimde görülen ABD ve İsrail’e yönelik tepkinin kaynağında Türkiye’de kamuoyunun bu ayaklanma girişimine tepkisi yatmaktadır...

Son dönemde ekonomik zorlukların da etkisiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu eğilime sırt çevirerek ABD ile tekrar yakınlaşması ve ekonominin başına İMF ve Dünya Bankası politikalarının uygulayıcısı Mehmet Şimşek’i getirmiş bulunması bu tepkiyi yeniden su yüzüne çıkarmış bulunmaktadır.

***

Bu süreçte yaşanan ABD-İsrail ile yakınlaşma politikası sayesinde İsveç ve Finlandiya NATO’ya alınmış, bu tavır değişikliği F-16’ların Türkiye’ye verilmesiyle ödüllendirilmiştir. Bu gelişmeler üzerine “denge politikası” nedeniyle “kandırıldık” açıklaması yapan James Jeffrey, kısa süre önce yaptığı açıklamada “Türkiye’nin de PKK, DEAŞ ve Esad ordusuyla ilgili güvenlik kaygıları var. Bu amaçla da ABD’ye yönelmek istiyor” ifadesini kullanmıştır...

PKK/PYD ve DEAŞ’ın ABD’nin Suriye’deki iki kolunu oluşturduğu gerçeği karşısında Jeffrey’yi memnun eden esas gelişmenin geçmişte yaşanan tüm sorunlara karşın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ile yakınlaşma yönünde attığı adımlar olduğu açıktır. Bu gelişmeler, bazı dalgalanmalara karşın AKP’nin dış politikasının esas itibariyle ABD ve NATO’nun politikaları ile bağlantılı kalmaya devam ettiğini ortaya koymaktadır...

Ne var ki ABD politikalarına karşı Türkiye kamuoyunda duyulan tepki İsrail’in ABD desteğiyle Gazze’ye yönelttiği saldırı sonucunda bir kez daha su yüzüne çıkınca Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tepkiyi görmezden gelememiş, bu nedenle İsrail ile ticari ilişkileri askıya almak ve uzun süredir beklediği davet sonucunda ABD’ye yapmayı planladığı geziyi belirsiz bir tarihe ertelemek zorunda kalmıştır.

***

CHP’ye gelince...

Bilindiği gibi Baykal’a kurulan komplonun ardından CHP’nin başına geçen Kılıçdaroğlu dış politikada ABD yanlısı çizgiden hiç sapmamış,  dış politika danışmanlarını eski Washington büyükelçileri ve NATO’cu diplomatlar arasından seçmiş ve son cumhurbaşkanlığı seçiminde yaptığı ABD gezisi sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya-Ukrayna savaşında izlediği “tarafsızlık” politikasını eleştirmiştir...

İsrail’in Gazze saldırısı sonrasında İsrail’e karşı çıkmayı bile “insanlığa karşı çıkmak” olarak gören  Kılıçdaroğlu’nun danışman ekibine karşı “değişim” sloganıyla genel başkanlığa seçilen Özgür Özel’in ise dış politika konusunda kafasının oldukça karışık olduğu görülmektedir.

(Devam edecek)