Der ki Yunus Emre:

'Bir garip ölmüş diyeler / Üç günden sonra duyalar / Soğuk su ile yuyalar / Şöyle garip bencileyin.'

Türkiye'de yaşayıp da bilmeyen yoktur bu dizeleri desem, yanılır mıyım?

Mutlaka vardır da…

Yine de eli kalem tutsun tutmasın; kitap, gazete, dergi okusun okumasın ne çok kişi bilir.

***

Bir sopranomuzun ölümü, 'amansız hastalık' denilen kansere yenilmesi yeniden anımsattı bu dizeleri bana…

Ayça Nur Kip Akyol'un erken ölümü…

Akyol, Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda Şan Bölümü'nde okudu. Hukuk okudu. Yüksek lisansını yine Hacettepe'de Müzikoloji Bölümü'nde tamamladı. Ankara Üniversitesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nde doktorasını yaptı. Daha sonra şan eğitimini ABD'de, Cincinati Üniversitesi'nde Prof. Mary Stucky ile sürdürdü. Ankara Devlet Opera ve Balesi (ADOB) korosu sanatçılarındandı.

Yalnızca sesini kullanan yorumculardan değildi. Sürekli geliştirdiği müzik bilgisini, yeteneğini, yüreğiyle harman ederek besteler yapıyordu. Kendi bestelerinden oluşan albümlerinin adları bile onun duygu, düş, özlem dünyasını nasıl da ele verir?

'Duy Dünya Duy', 'Annem' ve 'Bu Dünya Bir Rüya'.

Tarihimize meraklıydı. Elbette kendi sanat alanına taşıyordu öğrendiklerini. Bundandır ki 'Çanakkale Destanı'nı notalara dökmüştü 'Gelibolu Al Gelincik'te. Sonra Mevlana'yı, Yunus Emre'yi, Ahmet Yesevi'yi...

Bir başka tutkusu da çocuklar için yazmaktı. Çocuklar için yazdığı öyküleri besteleriyle buluşturuyordu. 'Japon Şemsiyeleri', 'Alkış', 'Yaşa Müzik', 'Ebruli Laleler', 'Yarım Gün Ülkesi', 'Kuşların Adası', 'Şarkımın Öyküsü', 'Uyku Kuşu', 'Çocuk Heykel' ve 'Gülücük Hikayeleri' bu tutkuyla çıktı ortaya.

Şiir kitabı da var:

'Sarı Çiçek Tarlasında İlk Annemi Sevdim' (1997).

***

Bana, onun da sevdiği Yunus Emre'nin dizelerini anımsatmasına gelince…

Öyle yalnız bırakılmış, kimsesiz, yoksulluk içinde, bir başına garip yaşamış, kendi başına ölmüş kalmış da günler sonra cesedi bulunmuş falan değil. Böyle bir nedene dayanmıyor Yunus'un dizelerini anımsamam. Ölümünü, sosyal medyada arkadaşları yazmasa kimsenin duymayacak olmasından… İki tümcelik haber olmadı medyamızda. Onca eğitim görmeseydi, işini en iyi şekilde yapma gayretinde bir soprano olmasaydı, onun yerine sanatsala değeri olmayan popüler bir kaç şarkıya imza atıverseydi, bakın o zaman nasıl da haber olurdu.

Medyamıza göre bir 'garip' o, kültürümüzün, sanatımızın tüm derin işçileri gibi.

***

Daha geçen yıl solo ve koro için 'Yeni Marşlar' kitabını yayımlamıştı.

'Vatan Marşı'nda şöyle diyordu:

'Düş bizim yarın bizim / Yürekteki güç bizim / Umuduz karanlığa / Sevgimiz yarınlara / Bu topraklara bizim sevdamız.'

Kaleme aldığı ve temel iletisi 'toplumun ve bireylerin sevgi ile büyüyebileceği' olan senfonik çocuk müzikali 'Çocuk Heykel' daha yeni buluşmuştu seyirciyle.

'Bu Dünya Bir Rüya'ydı.

Bunun altını bir kez daha çiziverdi ölümüyle.

Ve 'toplumun ve bireylerin sevgi ile büyüyebileceği'nin…

Ölümün kalın çizgisiyle…

Duyanlar, görenler, bilenler için…