Bugünlerde Türkiye sıkıntılı günlerden geçiyor...
Ülkenin hemen tüm komşularıyla başı dertte. Her gün ya şehit haberleri alıyoruz ya da karşımıza yeni sıkıntılar çıkıyor...
Geleceğe baktığımızda ise bir ışık göremiyoruz.
***
Böyle günlerde insanlar gözlerini geçmişe çeviriyor ve tarihin sayfalarında bir teselli arıyor!..
Biz de bugün öyle yapalım ve tarihten günümüze ışık tutabilecek bir sayfaya bakalım...
O sayfa, ulusal kurtuluş savaşı sırasında ülkemizin imzaladığı ilk uluslararası anlaşmanın hikayesidir.
***
23 Nisan 1920'de Ankara'da Büyük Millet Meclisi kurulup ilk hükümeti oluşturduğunda tüm dünya Ankara Hükümetini değil, işgal altındaki İstanbul'da Padişah tarafından kurulan hükümeti tanıyordu...
Ankara Hükümeti, hem ülkenin belli başlı merkezlerini işgal eden Dünya Savaşı'nın galip ülkeleriyle hem de Ege bölgesinde Batı Anadolu'yu hızla işgal etmekte olan Yunan ordusuyla mücadele etmek, bu mücadeleyi yürütebilmek için de uluslararası alanda meşru bir hükümet olarak tanınmak gibi güç görevlerle karşı karşıyaydı...
Kısacası, tüm dünya karşımızdaydı ve bu cephede ilk gediği açmak çok önemliydi.
***
Aynı dönemde bölgemizde Batılı emperyalistlere ve onların emrindeki kukla ordulara karşı mücadele veren bir ülke daha vardı: Sovyetler Birliği...
1917 Ekim ayında gerçekleşen sosyal bir devrimle kurulmuş olan bu hükümet de Dünya Savaşından galip çıktıkları için dünyayı egemenlikleri altına alma hakkını kendilerinde gören 'galip devletler'in saldırısına uğramıştı ve imha edilmek isteniyordu...
Koşullar bu iki komşu devlet arasında bir ittifak kurulmasını zorunlu kılıyordu.
***
O dönem, Ankara ve Moskova hükümetlerinin başında bulunan iki lider Mustafa Kemal Paşa ve Lenin, bu ihtiyacı görebilecek ve gereğini yapabilecek çapta politikacılardı...
O nedenle, İngiltere ve Fransa'nın Ankara ve Moskova'daki yönetimleri birbirine karşı kışkırtma politikalarına yüz vermediler... Sonuçta, 1921 yılında iki ülke arasında Türk-Sovyet Dostluk Anlaşması imzalandı... Bu, Ankara hükümeti'nin imzaladığı ilk uluslararası anlaşmaydı...
Anlaşmanın başında iki hükümetin 'yayılma ve istila siyasetine karşı olan mücadelelerinde dayanışma halinde olacakları' belirtiliyor ve hemen ardından 1. maddede, 'Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından tanınmayan anlaşmaların Sovyetler Hükümeti tarafından da tanınmayacağı ve taraflardan herhangi birine zorla imzalatılanbir milletlerarası belgenin diğer devletçe de tanınmayacağı' belirtiliyordu...
Anlaşmaya her iki hükümet de sonuna kadar sadık kaldılar...
Sovyetler Birliği, ulusal kurtuluş savaşımız sırasında Ankara hükümetine önemli yardımlarda bulunurken, Ankara Hükümeti de İttihat ve Terakki döneminde Almanların kışkırtmasıyla Sovyetler Birliği topraklarında yürütülen 'Turancı' kışkırtmalara ve ayaklanma girişimlerine son verdi...
O anlaşma, İkinci Dünya Savaşı sonunda tüm dünyada dengeleri değiştirecek ve Türkiye'nin yürüttüğü bağımsız politikaya son verecek 'soğuk savaş'ın başlamasına kadar iki ülke arasındaki ilişkileri belirlemeye devam etti.
***
'Türk-Sovyet Dostlik Anlaşması', Milli Kurtuluş Savaşımız içinde bir dönüm noktası oluşturan Sakarya Meydan Muharebesinin hemen öncesinde imzalanmıştı...
Sakarya Savaşı hiç kuşkusuz ulusumuzun emperyalist işgal ve saldırı hareketinin vurucu gücü olan Yunan ordusuna karşı direnme azmi sayesinde kazanılmış; ancak Sovyetler Birliği'nin maddi ve askeri yardımları 22 gün aralıksız süren bu meydan muharebesinin kazanılmasında küçümsenmeyecek bir rol oynamıştı...
Bu zaferin kazanılmasının hemen ardından Türkiye'yi paylaşma hesapları içinde olan düşman cephede çözülmeler başladı...
Önce İtalya işgal ettiği mevzileri terk etti...
Hemen ardından Anadolu'nun güneyini işgal etmiş olan Fransa, Ankara Hükümeti ile temasa geçti ve 20 Ekim 1921'de iki ülke arasında bir barış anlaşması imzalandı...
Mustafa Kemal Atatürk Nutuk'ta, o anlaşmanın imzalanması sırasında yaşanan sıkıntıları anlattıktan sonra şunları söyledi:
'İstiklali tam denildiği zaman, bittabi siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, harsî (kültürel) ve ila (benzeri)... her hususta istiklali tam ve serbestisi tam demektir. Bu saydıklarımızın herhangi birinde istiklalden mahrumiyet, millet ve memleketin, manayı hakikisiyle (gerçek anlamda)bütün istiklalinden mahrumiyeti demektir.'
***
Hey gidi günler, hey!