Bugünü geçtik, gelecekte yaşadığımız ülke ile ilgili yazılacak kitaplarda, araştırmalarda ve akademik çalışmalarda bile tartışma, kaos hiç bitmeyecek. Çünkü, herkes, bulunduğu zaviyeye, ideolojik kabullere göre veri üretecek ve gerçek dediğimiz şey hep ulaşılamayan bir noktada, karanlıklar ardında kalacak. Bunun nedeni, Türkiye'nin, giderek daha fazla bilinmeyen, öngörülemeyen, bilgiye ulaşılamayan, ulaşılan bilgisine de güvenilmeyen bir ülke haline dönüşmüş olması. Yasama, yürütme ve yargının hikmetinden sual olunmuyor; medya ise gerçekleri karartan dördüncü kuvvet olarak iktidarların elinde elverişli bir aparat...

Aslında verilerle ilgili ilk tartışmalı icraat milli gelir hesaplamalarıydı. 2006 yılında yöntem değiştirilmiş, bir gecede cebimizdeki para 5480 dolardan 7500 dolara çıkmış, aniden durup dururken cebimize 2020 dolar girmişti. Çok usta işi bir illüzyon sanatı ile karşı karşıya idik.

Hani derler ya, ilk düğmeyi yanlış iliklersen bütün düğmeler yanlış iliklenir. Sahiden de devamı geldi, örneğin enflasyon sepetindeki ürünler ve bunların ağırlığı duruma göre sürekli değiştirildi. Fiyatların düşük çıkarılması için iktidara yakın zincir marketlerden veri toplandı. TÜİK elemanlarının geleceği gün bu zincir marketlerde fiyatlar aşağı çekildiğini, böylece enflasyon rakamının düşük çıkması sağlandığını çok sonra öğrendik. Anımsayın, daha 9-10 gün önce maaş ve ücretlere daha az zam yapmak için ilk 6 aylık enflasyon rakamı düşük çıksın diye elektrik ve doğalgaz zammının yürürlük tarihi 1 Temmuz olarak belirlendi.

Bir başka örnek; COVİD-19'la ilgili. En son, toplam vaka sayısı, zatürre oranı ve yatak doluluk oranlarına dair bilgilerin çıkarıldığı Covid-19 tablosunda sık sık değişiklikler gerçekleştirildiğinden; ölüm ve vaka sayıları konusunda sürekli şüphe içinde kaldık. Belki de aylardır saklanan bir gerçeğin açığa çıkacak olmasından dolayı TÜİK, 2020 yılı ölüm ve ölüm nedeni istatistiklerini açıklamayı erteledi. Gerekçe de 'idari kayıtlardan üretilmekte olan istatistiklere ilişkin çalışmaların henüz tamamlanamamış olması' gösterildi. Oysa biliyoruz ki, bu ülkede en kolay-en sağlam elde edilen veri, ölüm istatistikleridir. Çünkü, her defin ancak bir rapor düzenlenerek gerçekleştirilir ve o raporda da ölüm nedeni bilgisi mutlaka bulunur.

Dünya gazetesi yazarlarından Ali Ekber Yıldırım'ın paylaştığı durum ise tarımla ilgili. Yıldırım, Türkiye'nin ne kadar kırmızı et ürettiğinin bilinmediğini, 16 aydır kırmızı et üretim verilerinin açıklanmadığını ve bu durumun ilk kez yaşandığını söylüyor. Daha ilginç olanı ise Almanya'nın Tarım Ataşesi Bohlen'in üretim değeri üzerinden tahmini bir rakamı çıkarmış olması. Yani, koyun eti üretim değerinin 2019 yılında 3 milyar 640 milyon liradan 3 milyar 593 milyon liraya gerilemesine bakılarak yapılan bir tahminden bahsediyoruz. Tahminlere göre de kırmızı et üretimi yaklaşık yüzde 6 düşmüş.

Listeyi uzatmak mümkün; kamu özel işbirliği yöntemiyle gerçekleştirilen ihale bilgileri 'ticari sır' olduğu gerekçesiyle açıklanmıyor, iş müfettişliği sınavının sonucu 2.5 yıldır bilinmiyor, TBMM'de milletvekillerinin soru önergelerine yanıt verilmiyor. Mahkemeler aracılığı ile alınan yayın yasaklarında, habere erişim engellemelerinde, gizlilik uygulanan dava sayılarında Türkiye, sürekli kendi rekorlarını kırıyor. Hem işsizliğin hem istihdamın nasıl arttığı bir muamma… Cümbür cemaat hepimiz sefil bir hayat yaşarken ekonominin nasıl kanatlanıp uçtuğunu idrak etmekten yoksunuz.

Uzun lafın kısası, Türkiye, bilgiden, veriden, gerçeklikten koptu artık.

Bundan daha büyük bir felaket olur mu?