Siyasi mevta olmuş Doğru Yol Partisi'nin eski genel başkanı ve Türkiye'nin ilk kadın başbakanı Tansu Çiller, geçen hafta aktif siyasete dönme konusunda bazı sinyaller verdi. Uzun zamandır siyasi kulislerde konuşan iddia bizzat kendisi tarafından doğrulandı.

Çiller, 'Ben milletimi özledim. (…) Gelinen noktada dünyanın o kadar çok farklılaştığını, nelere meyillendiğini gördükçe, ben artık milletime bir şeyler vermek istiyorum. Her şeyden daha fazla tecrübelerimi paylaşmak istiyorum. Tecrübelerimi özellikle gençlerle paylaşmak istiyorum. Çünkü onlar bilmiyorlar. Önlerine konan şeyleri kabul ediyorlar. Bunu karşılaştırmak lazım. Bunları tecrübelerimle, aldığım derslerle paylaşmaya hazırım' diyor.

Türkiye, ANAP ve DYP gibi merkez sağ partilerin tamamen tasfiye olduğu ve AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılından beri iki kutuplu bir siyaset eksenine mahkum kaldı. Son 20 yıl, muhafazakar- İslamcı siyasetin temsilcisi konumundaki AKP ile Cumhuriyet, laiklik, modernlik kavramlarıyla özdeş kılınan CHP arasındaki mücadeleye tanıklık etti. Bu nedenle iki kutuplu rekabet, sadece iki parti arasındaki bir seçim yarışından ibaret değildi, ötesiydi; arka planında daha derin bir yarılmanın yansımalarını barındırıyordu. Bir reklam arası, bir parantez gibi görülen Cumhuriyeti sonlandırma ajandasına sahip AKP için bu kutuplaşma, gri alanları yok edip bir cepheleşme yarattığı için son derece işlevseldi. Nitekim 20 yıllık iktidar, merkezin çökmesiyle devam edebildi.

ANAP ve DYP'nin 1990'lı yıllardaki merkez sağın temsilciliği iddiası, 2002 seçimlerinde TBMM'ye hiç milletvekili gönderemeyince fiilen hükümsüz kaldı. Daha kırsal nüfusa ve gelenekçi esnaf kesimine yaslanan DYP'nin hukuki varlığı 2007 yılında adını Demokrat Parti olarak değiştirmesiyle sona erdi. Her ne kadar Aydın Menderes'li Demokrat Parti'nin varisi olduğunu iddia etse de toplumsal desteğini daha kentli sınıflardan bulan ANAP ise Ekim 2009'da Demokrat Parti ile birleşti.

2007 yılındaki milletvekili seçimlerinin en tartışmalı gündemlerinden biri, merkez sağda birliğin sağlanmasıydı; çünkü her iki partinin tek başına anlamlı bir çoğunluğu elde edemeyeceği, meclise temsilci gönderemeyeceği aşikardı. Nihayet tabandan gelen tazyik sonucunda DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar ile Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu arasında bütünleşme protokolü hazırlandı. Protokole göre her iki parti seçime birlikte girecekti. Ne var ki, bu mümkün olmadı ve görünmez eller marifetiyle birleşme arayışları sabote edildi. Nitekim,Indepentent Türkçe sitesinde 13 Mayıs 2021 tarihinde yayınlanan röportajında Erkan Mumcu, AKP-cemaat ortaklığını adres göstererek, şöyle diyecekti:

'2007 yılında Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisi'nin Demokrat Parti çatısı altında birleşerek yeni ve güçlü bir siyasi alternatif oluşturması girişiminin nasıl sabote edildiği, bunun kimin işine yaradığı, -hatta kimin siparişi, hatta hangi şantajlarla bunun mümkün olduğu konusu hiç sorgulanmamış sorgulamaktan hep kaçılmış olsa da- apaçık bir gerçek olarak orta yerde ve gün ışığında duruyor. (…) Her şey, apaçık ve herkesin gözü önünde oldu. Anavatan Partisi'nin, Demokrat Parti'ye katılma kararı almak amacı ile topladığı Genel Kurulu'na Mehmet Ağar gelecek ve o günkü -Demokrat Parti tüzel kişiliğinin yasal temsilcisi sıfatı ile- bu birleşmeye dair taahhütlerini ilan edecekti. Gelmedi. Peki, gelmeyip ne yaptı? Türkçe Olimpiyatları'na gidip Fetullah Gülen'e övgüler düzdü. (…) Her şeye rağmen biz, seçimlere Anavatan Partisi olarak değil, Demokrat Partisi çatısı altında katılıyoruz diye aday listelerinin verileceği son gün, son 2 saat kala gidip Yüksek Seçim Kurulu'na bildirimde bulunduk. (…) Kalan 2 saat içinde de anlaştığımız şekilde, Demokrat Parti listelerinde anlaştığımız isimlerin sunulması YSK'ya gerekiyordu.'

İki parti arasında ortak listeler hazırlanamadı. Anlaşma bozuldu ve 2007 seçimlerinde iktidar ile muhalefet arasındaki makas iyice açıldı. Bugünkü tek adam esasına dayanan sistemin temelleri de bir anlamda bu seçimle atıldı denilebilir. Partinin kuruluşunda Köksal Toptan, Cemil Çiçek gibi isimleri de dahil ederek İslamcılığı merkez sağ ile buluşturan AKP, sonraki süreçte Süleyman Soylu'yu da partiye çekti. Bunun dışında Has Parti gibi alternatif olabilecek tüm oluşumları da adam devşirme operasyonlarıyla yuttu.

Fakat, nasıl ki geçmişte merkez sağı ve başka alternatifleri yok etmek AKP lehinde avantajlı bir durum yarattı ise şimdi de yeni bir merkez sağa ihtiyaç duyuyor. Çünkü, siyasi dengeler değişti, kristalize olmuş İslamcılık anlayışı ile artık ülkeyi yönetme noktasından hızla uzaklaşan AKP'nin karşısında geniş yelpazeli Millet İttifakı kuruldu. Bu ittifak içinde Milli Görüş geleneğinin temsilcisi Saadet Partisi de, AKP içinden çıkma Deva ve Gelecek Partisi de var, merkez sağı temsil eden Demokrat Parti de, İyi Parti de var.

Dolayısıyla, farklı kesimlerin temsiliyetine imkan veren Millet İttifakı'na alternatif olabilecek, hatta Millet İttifakı'ndan kimi isimlerin de devşirilebileceği yeni bir merkez inşa edilmek isteniyor. Çiller'in arayışları, AKP'nin bu ihtiyacına tekabül ediyor işte.

Ne var ki, Çiller öncülüğünde bir merkez sağ hayali boş bir hayal…