'31 Mart olayının düşündürdükleri' konusuna girmeden önce küçük bir hatırlatma yapmamız gerekiyor...
II. Meşrutiyet'e karşı başlatılan 31 Mart ayaklanması Hicri 1325 yılının 31 Mart günü gerçekleşmiştir. Miladi takvimde bu tarih 13 Nisan 1909'a denk gelmektedir...
Dolayısıyla 31 Mart olayının 114. yıl dönümü üzerine yazdığımız bu yazı aslında biraz erken yazılmış bir yazıdır. Ancak biz 'Tarihler o kadar önemli değil; önemli olan olaydır' diyelim ve düşüncelerimizi söyleyelim.
***
Bilindiği gibi '31 Mart ayaklanması' olarak bilinen olay, 12 Nisan'ı 13 Nisan'a bağlayan gece Taksim Taşkışla'da bulunan Dördüncü Avcı Taburu mensubu askerlerin Meşrutiyet yönetimine karşı 'Şeriat isteriz' sloganıyla sokağa dökülerek Meclis-i Mebusan'ı kuşatması ve Meşrutiyet yanlısı olarak bilinen isimleri gördükleri yerde linç etmesi olayıdır...
Olay, bu açıdan daha çok bir ayaklanma girişimi olarak görülebilirse de, bu ayaklanma girişimi başta Numune Topçu Alayları, Yıldız'daki Beşinci, Altıncı ve Yedinci Alayların da olaya katılmasıyla büyümüş, isyancılar bir süreliğine de olsa 'Payitaht'ı ele geçirmiş ve Meclis-i Mebusan'a isteklerini dikte ettirebilmişlerdir...
En önemlisi, ayaklanma açıkça olmasa da Padişah II. Abdülhamid tarafından desteklenmiş ve 'Şeriat' yanlısı 'İttihad-ı Muhammediye Cemiyeti tarafından örgütlenmiştir. İsyancılar, bu süreçte meşruti kurumları bir süreliğine de olsa işlevsiz bırakmışlardır.
***
31 Mart Ayaklanması'nın en dikkat çekici yönlerinden biri, isyanı başlatan askerlerin II. Meşrutiyet'in ilanından sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından 'Meşrutiyet'i koruma amacıyla Rumeli'den gönderilen' Avcı Taburları içinde yer alan askerler olmasıdır...
Yani II. Meşrutiyet Yönetimi, bizzat kendisi tarafından 'devrimi koruma amacıyla' İstanbul'a gönderilmiş askerler tarafından yok edilmeye çalışılmıştır...
Bu askerlerin şeriatçı İttihad-ı Muhammedi örgütü tarafından bu kadar kısa bir zamanda etki altına alınabilmesi ve korumakla görevli oldukları yönetime karşı isyana sevk edilebilmesi, tarihçilerimizin pek üzerinde durmadıkları, ancak önemle değerlendirilmesi gereken bir husustur.
***
Bu olayı anlayabilmek için Birinci Ve İkinci Meşrutiyet'in gerçekleşmesi sürecinin kısaca da olsa analiz edilmesi gerekmektedir...
Bilindiği gibi 'meşruti' yönetimler, ekonomileri tarıma dayalı feodal devletlere has bir model olan 'saltanat' ile genellikle tarım toplumlarının ticaret ve sanayinin gelişimiyle feodal sistemin kabuğunu kırması sonucu ortaya çıkmış bulun'cumhuriyet' modeli devletlerin bazı ögelerini bünyelerinde birleştiren devlet biçimleridir ve genellikle feodalizmden kapitalizme 'geçiş' aşamasında ortaya çıkmışlardır...
Gerçi saltanat' ve 'cumhuriyet' yönetimlerinin kabile toplumlarından devletli toplumlara geçiş aşamasında oluşmuş olan 'ilkel' modelleri de vardır; ama bu modeller yazımızın konusu dışındadır.
***
Ülkemizde ilk meşruti yönetim, 'Birinci Meşrutiyet' olarak adlandırılan dönemde oluşturulmuştu...
Bu yönetim de benzerleri gibi ticaretin gelişmesi sonucu ortaya çıkan yeni ihtiyaçların karşılanmasını amaçlamaktaydı. Ancak ülkemizde ticaretin ve küçük çaplı da olsa sanayi işletmelerinin gelişmesi 'iç dinamikler'den çok 'dış dinamikler'in ürünü olduğu için oluşturulan yönetim de köksüzdü...
O nedenle de kurulmasını gerektiren dış etkiler ortadan kalktığında 'saltanat'ın başındaki padişah tarafından bir 'kararname' ile ortadan kaldırılabilmişti...
Burada bu süreci anlatmak uzun sürer... O nedenle, Birinci Meşrutiyet'in fikri kaynaklarının Fransa ve İngiltere'den geldiğini, Meşrutiyet'in Tanzimat Fermanı ve Islahat Fermanı gibi Batı zorlamasıyla gerçekleştirilen 'ekonomik reformların' siyaset alanındaki devamını oluşturduğunu, Batılı devletlerin Osmanlı yönetimindeki Balkan topraklarında yaşayan 'azınlıkların' 'özerklik' ya da 'bağımsızlık' taleplerinin yerine getirilmesini isteyen 'ültimatomlarının' önünü kesmeyi amaçladığını, 1876 yılında Osmanlı-Rus savaşının başlamasıyla artık bu tür 'tavizlerin' gereksiz hale gelmesi üzerine padişahın bir fermanıyla ortadan kaldırıldığını hatırlatalım ve II. Meşrutiyet olayına geçelim.
(Devam edecek)