Zaman zaman eş-dosttan gelen bir sorudur bu. Soruların devam şöyle de oluyor: ‘Neden gidip köylerinde kendi üretimlerini yapıp yaşamlarını sürdürmüyorlar?’
Dilim döndüğünce o sohbetlerdeki dostlar anlatmaya çalışıyorum.
“Türkiye'de şehirlerde yaşam nasıl?” diye baktığımızda; geçinebilen var, ama durumu çok kötü olanların sayısı daha fazla.
Dolayısıyla şehre gelenlerin çoğu zor durumda.
Bu kesim içerisinde hayatta kalabilmek için çöpleri karıştıranlar da var; akşamüstü gidip pazarlardan daha ucuza meyve sebzesini almaya çalışanlar da var.
“Peki bu üzücü duruma karşın neden şehirde kalmaya devam ediyor bu insanlar ya da şehre neden gelmeye devam ediyor bu insanlar?
Size garip gelecek ama; bugün madencilik konusunda iktidarın canhıraş savunmasının altında yatan altın fiyatlarının fırlamasıdır.
Daha bundan 4 ay kadar önce temmuz ayında TBMM Genel Kurulu’nda zeytinliklerin madencilik faaliyetlerine açılmasını öngören kanun teklifi 199 oya karşı 255 oyla kabul edildi.1978 yılında Bülent Ecevit, Türk madenlerinin hepsini kamulaştırmıştı. 12 Eylül’ün darbecisi Kenan Evren bu kararı kaldırdı, tekrar şirketlere verdi. Bugün altın, kömür kaynakları tüm madenler; yabancı şirketlere, Kanadalılara ya da onlarla işbirliği içindeki yerli şirketlerin elinde perişan halde.
Fiyatı fırlayan altın nedeniyle doğada yaşatılan katliama karşı rapor hazırlayanlar da dinlenilmiyor. Durum böyle olunca meralar da maden keşfi için kazılıp duruyor.
Zeytinliklerle birlikte milli parkları, korunan alanları, sit alanlarını, sulak alanları ve yaban hayatı koruma ve geliştirme sahalarını enerji ve madencilik yatırımlarına açan temmuzdaki torba kanun teklifinin kabul edilmesi üzerine TEMA Vakfı, “Suyumuz, toprağımız, zeytinimiz, ormanlarımız ve kültürel varlıklarımız, Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar tehlike altında!” açıklamasını yapıyor, ama kimsenin umurunda değil.
Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin teknik raporunda, “Milas ve Yatağan’daki maden sahalarının genişletilmesi halinde bundan 57 köy etkilenecek, 25 köy ise doğrudan maden sahası içerisinde kalacak” deniliyor. Ama bu da kimsenin umurunda değil.
Yani köylerde hayat yaşanılamaz hale getirildiği için insanlar şehirlere, ama şehirlerdeki açlığa, yoksulluğa geliyor.
Öte yandan dünya ile birlikte ülkemizde de kuraklık hızla yayılıyor. İktidarın uzun bir süredir uyguladığı tarım politikaları kırsalda yaşama şansı vermezken, bir de üzerine kuraklık köylerdeki hayatı iyiden iyiye zorlaştırıyor.
Kuraklığın yarattığı iklim kırsalda hayvancılık maliyetlerini artırıyor. Kış aylarındayız, besiciler yüksek saman fiyatlarından besiye hayvan tutamayacaklarını açıklıyor.
Çok daha kötüsü tarım da yapılamıyor. Tarım arazileri de madencilere kaptırılınca, insanlar ne yapsın şehre gelmekten başka.
O yüzden kırsaldaki insanlarımızın çoğu köyden göç ediyor ama şehirle de başa çıkamıyor.