Çok değil, birkaç yıl öncesine kadar Türkiye'nin gündeminde en fazla tartışılan konulardan biri orta gelir tuzağı idi. İş dünyasından siyaset kurumuna kadar her kesimden insanın diline pelesenk olan bu konu, kişi başına düşen milli gelirde belirli bir seviyeye ulaşılmasından sonra aynı yerde takılıp kalmayı ifade ediyor. Bu rakam da, 10 bin dolar… 10 bin dolar civarında saplanmak, bu gelirin üzerine çıkamamak orta gelir tuzağı olarak adlandırılıyor.

Türkiye'nin kişi başına düşen milli geliri 2000'lerin başında 4 bin dolar civarındaydı; sonra bir hesaplama değişikliği yani kağıt üzerinde oynama ile bu durup dururken 7-8 bin dolar seviyesine çıktı. Son olarak telaffuz edilen rakam ise 10 bin 400 dolar. Ancak 2013 yılından beri hissedilen, 2016 yılından itibaren de giderek derinleşen siyasal krizin bir sonucu olarak ekonomi de dibe vurmaya başladı ve milli gelir de azalma trendine girdi. Bugün artık kişi başına gelirde 2-3 bin dolardan bahsediliyor.

Orta gelir tuzağından çıkılabilmesi için öncelikle eğitimin çok nitelikli hale getirilmesi gerekiyordu; gelin görün ki, eğitim denilince akla sadece dinselleştirme geliyor. Eleştirel akıldan, bilimden, teknolojiden, felsefeden giderek uzaklaşan, tarikat ve cemaatlere teslim edilen okullarda kalite düştükçe, Türkiye'ye ekonomik açıdan sıçrama yaptıracak katma değeri yüksek ürünler de üretilemiyor.

Çünkü, teknoloji, bilim, felsefe özgür beyinler istiyor; o da bizde yok.

Hal böyle olunca, teşvik üstüne teşvik verilmesine rağmen yüksek teknolojili, katma değeri yüksek ürünlerin üretim ve ihracat içindeki payında kayda değer bir artış sağlanamıyor hatta geriye düşülüyor.

Birkaç gün önce Dünya Gazetesi'nde yeralan Hüseyin Gökçe imzalı haber, dikkat çekici bilgiler içeriyor. Habere göre yüksek teknolojili ürünlerin ihracat içindeki payı son yıllarda gerileme gösteriyor. 2019 yılında toplam ihracat içinde yüksek teknolojili ürünlerin payı yüzde 3,6 seviyesindeyken, 2020 yılında yüzde 3,4'e, 2021 yılında yüzde 3'e geriliyor, Ocak-Nisan 2022 döneminde de yüzde 3 olarak kalıyor.

Aynı dönemde orta yüksek teknolojili ürünlerin ihracat payı da düşüyor.

2019'da yüzde 36,4 olan pay, 2020'de yüzde 35,9, 2021'de yüzde 33,4 ve 2022 Ocak-Nisan döneminde yüzde 32.8'e geriliyor.

Bu sonuca çok da şaşırmamak lazım… Çünkü, uluslar arası atıf almış makale sayısında azalma olduğu gibi daha önce dünyanın ilk 500 üniversitesi listesine giren üniversitelerimiz de ligden düştü. PISA gibi uluslar arası değerlendirme kuruluşlarında da karnemiz parlak değil.

Nitekim, Türkiye, PISA'da, araştırmaya dahil olduğu 2003 yılından bu yana okuma, matematik ve fen bilimleri alanlarının tümünde OECD ortalamasının altında kalıyor. Her üç alanda da 2012'ye kadar durumu iyileşen Türkiye, 2015 yılından beri toparlanamıyor ve puanı sürekli geriliyor.

Düşünce ve ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, şeffaflık gibi konularda da iyimser olmayı gerektirecek bir manzara yok.

Vasat eğitim, kötürüm olmuş demokrasi, sığ ekonomi…

Her yere nüfuz etmiş bir niteliksizlik… Sonuç, yavanlaşmış hayatlar …