Son 3 haftaya girilmesine rağmen Ankaragücü bir türlü tehlike hattından uzaklaşmış değil…

Haftalar öncesi defalarca ikaz edilmelerine rağmen, İstanbul maçı sonrasına kadar doğrusu ne yönetim ne de teknik kadro işin vahametini anlamış durumda değildi… Sahasında lige havlu atmış durumdaki İstanbulspor’dan güçlükle kotarılan 1 puan ve hemen akabinde Samsun deplasman yenilgisi, nihayet takımın düşme tehlikesinde olduğu gerçeğini kafalara dank ettirdi…

Artık kapıya kadar gelen tehlikenin hissedilmesi bir nevi kamçı görevi görmüş olacak ki istim üzerindeki Başakşehir karşısında elde edilen galibiyetin kazandırdığı moral-motivasyonla Antalya’ya gidilmiş, sergilenen şiir gibi futbolun asla karşılığı olmayan bir puanla dönülmüş ve 6 puan değerindeki Gaziantep galibiyeti ile yüreklere su serpmişti… 3 maçta alınan 7 puan yönetimi sanki fazla rehavete itmiş olacak ki çok büyük bir hataya düştüklerini bizzat teknik direktörün ağzından “Futbolcular ne sıkıntılar yaşıyor ben biliyorum” diye dökülen sözcüklerden öğrenmiş olduk. Bunun ne anlama geldiğini bilmek için alim olmaya gerek yok. Bu demektir ki futbolcuların alacakları konusunda içleri hiç rahat değil…

Tamam yönetim henüz acemiliği henüz üzerinden atamamış, Faruk Koca gibi kaynak yaratmakta mahir değiller ama böyle sonu kötü bitecek bir hataya düşmenin, hem de son 3 haftaya girilmişken 114 yıllık koca bir çınarı ateşin içine atmakla eş anlamda olduğunu ve altında ezilecekleri bir sorumluluk taşıdığını idrak edemiyorlar mı?

Umarız ki hatalarından bir an önce dönerler de Başkent’in önemli değerlerinden biri olan Ankaragücü’nün şanlı tarihinde kötü bir şekilde anılmalarına neden olmazlar…

Gelelim sarı-lacivertlileri böylesine inişli-çıkışlı bir grafik çizdiren diğer nedenlere… Öncelikle sezon başından beri iyi futbol anlayışını bir türlü 90 dakikaya yayamayan Başkent ekibi, çoğunlukla hep tek devrelik bir performans sergiliyor ve sonucunda da hep tek puanla yetinmek zorunda kalıyor… Zorlu maratonun 35 haftasında 15 maçı beraberlikle tamamlamak da her babayiğidin harcı değil! Bu kategoride Ankaragücü ligin lideri…

Alanya mücadelesi de “tek devreye tek puan” maçların son örneğiydi… Ankara’ya gelinceye kadar oynadığı son 7 maçın 6’sında galip gelip sadece lider G.Saray’a yenilen  bir takım karşısında ilk 5 dakika hariç öyle bir ilk yarı oynadı ki taraftarını mest etti. Fark yine ortaya konulan futbola karşı skor sönük kaldı. Maçı koparacak farka bir türlü erişilemedi… Ancak bu mücadelenin diğerlerine göre tek farkı rakibinin 10 kişi kalmasına rağmen futbolcuların kenardan gelen tüm uyarılara kulaklarını tıkayarak skoru koruma telaşına düşmeleri ve inanılmaz bir şekilde panik olmalarıydı… Bunun sonucunda da bu sezon Ankaragücü’nün kaderini belirleyen uzatma dakikalarında gelen penaltı golü ile 2 puan yitirildi. Eğer bu karşılaşma galibiyetle sonuçlansaydı, ulaşılacak 41 puanla hem ligde büyük bir rahatlama hissedilecek hem de salı günü İstanbul’da Beşiktaş ile oynanacak Ziraat Türkiye Kupası yarı final rövanş maçı öncesi takıma büyük moral kazandıracaktı.

Ama her iki kulvarda başarıya ulaşmak için umutlar tükenmiş değil… Kupanın manevi değeri göz ardı edilmemeli ancak takımı 3 gün içinde toparlamak, futbolcuların kafası başka sorunlarla dolu iken o kadar kolay değil… Üstelik de kaybı lig kadar acı sonuçlar doğurmaz. O nedenledir ki ligin son 3 haftasında kümede kalma açısından hayati önem taşıyan Hatay (D), Pendik ve Trabzon (D) maçları için hem yönetim sorunları çözmeli hem de Emre Hoca takımı mental olarak hazırlamalı. Başka da çaresi yok.