Önceki yazımızda tarihin kimi zaman karşı karşıya getirdiği Türkler ve Rusların aslında birbiriyle akraba iki ulus olduğunu belirttikten sonra 'Günümüzde tarih, 'Ukrayna krizi' dolayısıyla bu iki ulusu bir kere daha Avrasya tarihinin önemli bir dönüm noktasında buluşturmak üzeredir' demiş...
Ardından Türklerle Rusların (Doğu Slavlarının) kaderlerinin kesişmesinin, Attila'nın Hunları bir çok kavimi peşinden sürükleyerek Avrupa'ya götürdüğü günlerden başlayıp Kiev'deki Rus Knezliğinin 'Korkunç' İvan tarafından Rusya devletine dönüştürülmesi dönemine kadar olan bölümünden örnekler vermiş ve Rus devletinin kurulmasına Türk-Moğol unsurların yaptığı katkılardan söz etmiştik.
***
O yazımızı gazeteye gönderdiğimiz gecenin sabahında Rusya'nın Ukrayna'ya askeri müdahalesinin başladığına ilişkin haberlerle uyandık...
Akşam saatlerinde ise müdahalenin, Ukrayna hükümetinin bir gün içinde 'havlu atması' ile sonuçlanmak üzere olduğunu öğrendik...
Böyle bir günde müdahale ve sonuçlarına ilişkin ahkam kesmek yerine iki ulusun kaderlerinin tarih boyunca nasıl sürekli kesiştiğinin örneklerini vermek, kimi okurlara 'abesle iştigal etmek' gibi görünebilir; ama biz, bu iki ulusun geçmişte yaşadıkları olumlu ve olumsuz tecrübelerin günümüze de ışık tutabileceğini düşünüyor ve yazımıza kaldığı yerden devam ediyoruz.
***
Türk kökenli Ruslar, yalnızca siyaset ve askerlik alanında değil müzik ve edebiyat alanlarında da Rusya'ya büyük hizmetlerde bulunmuşlardır ...
Örneğin ünlü Rus yazarı Turgenyev, 1440'lı yıllarda Büyük Knez Vasiliy İvanoviç'in maiyetine giren Altın Orda asilzadelerinden Mirza Lev Turgenyev'in soyundan gelmedir. 'Hızlı hareket eden' anlamındaki 'turgen' sözcüğü Moğolcada ve Sibirya Türk ağızlarında halen kullanılmaktadır...
Rus romancılığının 'babası' olarak tanınan Nikolay Vasilyeviç Gogol'ün adı Türk-Bulgarların (Çuvaşların) bir kuşa verdikleri ad olan 'gogul'dan kaynaklanmıştır. Bu tür örnekleri, ataları arasında Türkler bulunan Rahmaninov ve Rimsky Korsakov gibi daha bir çok ünlü müzisyen ve sanatçıyı da zikrederek artırabiliriz.
***
Osmanlı ve Rus devletlerinin kaderleri yalnızca gelişip güçlendikleri dönemlerde değil yıkılma dönemlerinde birleşmiştir...
Her iki devletin de çökmesiyle sonuçlanacak Birinci Dünya Savaşı'na iki devlet düşman cephelerde girmişler...
Ancak o savaş sonunda Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıntılarından doğan Türkiye Cumhuriyeti ile Büyük Rus İmparatorluğu'nun küllerinden doğan Sovyetler Birliği, uzun yıllar sürecek bir barış dönemini birlikte başlatmışlardır.
***
Birinci Dünya savaşında Osmanlı Ordusunun Çanakkale'yi tutarak İngiliz ve Fransız donanmalarının Karadeniz'e çıkmalarını, dolayısıyla müttefikleri olan Çarlık Rusya'sına destek vermelerini önlemesi ve bu olayın Sovyetler Birliği'nin kuruluşuyla sonuçlanacak olan 1917 Devrimi'nin ortaya çıkmasında önemli bir rol oynaması, tarihin ilginç bir ironisidir...
1917 Sovyet Devriminin lideri Lenin'in iktidarı ele geçirdikten sonra Rusya'yı savaştan çekerek sonraki yıllarda gelişecek Milli Kurtuluş Savaşı'nın doğudan kuşatılma ihtimalini ortadan kaldırması ve aralarında Çarlık Rusyası'nın da bulunduğu emperyalist güçlerin savaştan önce Ortadoğuyu paylaşma konusunda yapmış oldukları gizli anlaşmaları açıklayarak Türkiye'nin ulusal kurtuluş savaşı sırasında ortaya çıkacak olan 'mandacı' eğilimleri zayıflatması da bu şaşırtıcı olaylar zincirinin bir başka halkasıdır...
İşin ilginci, Sovyetler Birliği'nin kurucusu olan Lenin'in ataları arasında Türklerin de bulunduğu yönünde ciddi iddialar vardır. Sovyet Birliği'ni ele alan 'Bir İmparatorluğun Çöküşü' ve 'Dünyayı Değiştiren Altı Yıl' adlı eserleriyle tanınan Gürcü asıllı Fransız tarihçisi Helene Carrere d'Encausse, 'Lenin' adlı kitabında onun için 'Kuşkusuz Rus'tur , ama babaannesi Kalmuk'tur. Babası gibi Lenin de belirgin Asyalı özelliklerini, özellikle de çekik gözlerini, II. Katerina'nın bağımsızlıklarına son verdiği ve Rusya'da kalıp Budizm'den/İslam'dan vazgeçen Kalmukların yaşadığı Astrahan'da evlenen Moğol asıllı babaannesine borçludur.' ifadesini kullanmaktadır.
(Devam edecek)