Önceki yazımızda Türkiye'nin Rusya ile ticari ilişkilerini geliştirmesinin bu ülkeye ambargo uygulayan ancak başarılı olamayan ABD ve Avrupa ülkelerinin tepkisini üzerine çektiğini, önümüzdeki dönemde özellikle yaptırımların 'delinmesi' konusunda Batı kaynaklı baskıların artacağını söylemiştik...

Aynı yazımızda Türkiye'nin ABD-Almanya ve Rusya arasındaki dış ticaretine ilişkin rakamlar vererek bir karşılaştırma yapmış ve dış ticaret açısından Batı'ya bağımlılığımıza dikkat çekmiştik...

Meselenin dış ticaretin ötesinde bir de finansal bağımlılık yanı var.

***

Geçtiğimiz günlerde Financial Times (FT) gazetesi, ABD ve AB'nin 'Türk bankacılık sektörünün yasa dışı finansmana arka kapı işlevi görme potansiyeliyle ilgili endişeleri bulunduğuna' ilişkin bir haber yayınladı...

'Batılı iki yetkili'ye dayandırılan haberde, ABD'nin, Rusya'nın iç ödeme sistemi Mir'e entegre olan Türk bankalarını mercek altına aldığı iddia edildi. Bilindiği gibi 'Mir' sistemi, Rusya Merkez Bankası tarafından Visa ve Mastercard'a bir alternatif olarak geliştirilmiş, Vakıfbank, Ziraat Bankası, İş Bankası, Denizbank ve Halkbank bu sisteme dahil olmuşlardı...

Haberde, Batılı yetkililerden birinin, 'üçüncü ülke finans kurumlarının, yaptırımlardan kaçınma riski taşıdığı için Mir ödeme sistemiyle bağlantı kurmaması gerektiğine dair çok açık bir mesaj vereceğiz' ifadesini kullandığı belirtildi...

Bu haberlerin ardından İş Bankası, Mir sistemini askıya aldığını açıkladı. Açıklamada, İş Bankası'nın politikasının, 'ABD'nin uyguladığı bütün yaptırımlarına harfiyen uyulması' yönünde olduğu belirtilerek, 'Yaptırımları yakından takip ediyor ve Mir Kart işlemlerinin bu politikaya uygun olarak yapılması için gerekli önlemleri alıyoruz' ifadesi yer aldı...

Bu açıklamayı, DenizBank'ın da Mir operasyonunu askıya aldığını duyurması izledi. Denizbank'tan yapılan açıklamada, 'Biz yaptırım uygulanan bankalarla işlem yapmıyoruz. Rusya'ya yönelik uluslararası yaptırımlara harfiyen uyuyoruz' denildi.

***

Burada, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katıldığı son ŞİÖ toplantısından dönerken Türkiye'nin toplulukla ilişkilerinin geleceği hakkında söylediği sözleri hatırlatalım:

Erdoğan, 'Şimdi bundan sonraki süreç ise bu işin en ileri kademesine doğru atılacak bir adımdır. Bizim bu ülkelerle olan münasebetlerimiz, bu atılan adımla çok daha farklı bir konuma taşınmış olacaktır.' demiş, bu sözler üzerine kendisine yöneltilen 'Kastettiğiniz üye olmak mı?' sorusuna da 'Tabii. Hedef o.' yanıtını vermişti...

Mir sistemine katılımın ardından yaşanan gelişmeler bu hedefe varmanın kolay olmayacağını daha ilk adımda göstermiş bulunuyor.

***

Kaldı ki, bu gelişimi engelleyen faktörler yalnızca ekonomik değildir...

Türkiye'nin de üyesi olduğu NATO ülkeleri ile Rusya ve Çin arasındaki siyasal ve askeri gerilim her geçen gün artmakta, ülkemiz de bu gerilimden etkilenmektedir...

Dahası, yaklaşan seçim ortamında muhalefet partileri de böylesi bir yaklaşımı engellemeyi Batılı 'müttefiklerimizin' desteğini almanın bir aracı olarak gördüklerinin işaretlerini vermektedir.

***

Örneğin CHP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Başdanışmanı ve eski Washington Büyükelçisi Ünal Çeviköz, bir gazetecinin bu konudaki sorusunu yanıtlarken şunları söylemiştir:

'Bu ilişki üyeliğe doğru evrildiği takdirde o zaman biraz evvel konuştuğunuz Batı'dan kopma hadisesine doğru bir ilerleme olarak algılanacaktır. Şanghay İşbirliği Örgütü içinde başta Rusya ve Çin olmak üzere diğer bazı ülkeler, bizim şu anda içinde bulunduğumuz kurum ve kuruluşlar tarafından; NATO, Avrupa Birliği tarafından 'hasım' olarak görülmektedir. Ben Türkiye'nin Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üyelik şeklinde bir ilerleme yoluna girmesi halinde Batı'yla arasının daha da açılacağını, hele şu sırada zaten çok kritik bir dönemden geçmekte olduğumuz bir sırada böyle bir adımın atılmasının da büyük bir hata olacağını düşünüyorum.'

CHP yönetiminden Çeviköz'ün bu açıklamasına herhangi bir tepki gelmemiştir. Altılı Masa'da yer alan İYİ Parti, DEVA ve Gelecek Partisi gibi partilerin de benzer görüşler taşıdığı bilinmektedir.

(Devam edecek)