BRICS’in 1 Ocak 2024 tarihinden itibaren başlayan genişleme sürecini ele aldığımız yazılarda bu topluluğun özellikle Türkiye’nin Rusya ve Çin ile ilişkileri açısından taşıdığı önem üzerinde durmuş...
Enerji ihtiyacımızın yüzde 55’ini Rusya’dan ithal ettiğimiz petrol ve doğal gaz ile karşıladığımızı; Mavi Akım ve Türk-Akım boru hatlarının faaliyete geçmesi ile Türkiye Rus doğal gazının Avrupa’ya nakledilmesinde en önemli kavşak noktası haline geldiğini hatırlatmıştık...
Ayrıca geçtiğimiz yıl Çin’in Türkiye’nin ithalatında en büyük pay sahibi haline geldiğini, Çin’i Rusya Federasyonunun izlediğini, Almanya ve ABD’ye yapılan ihracat şu anda Çin ve Rusya’ya yapılan ihracatın önünde olsa da ABD’nin uyguladığı yaptırımlar ve Gümrük Birliğinin yarattığı dezavantajlar nedeniyle yapılan ihracattan elde etmesi gereken kazancın sağlanamadığını vurgulamıştık.
***
Bu koşullarda Türkiye’nin Suudi Arabistan’ın bile katılmakta tereddüt etmediği BRICS karşısında takındığı “ihtiyatlı” tutumu anlayabilmek mümkün değildir...
Yılbaşından itibaren BRICS’in Dönem Başkanlığını üstlenen Rusya’nın Dışişleri Bakanı Lavrov, geçtiğimiz günlerde Moskova’nın 2023 yılındaki başarılarını değerlendirdiği basın toplantısında 1 Ocak’ta başlayan genişleme sürecinin ardından 30’a yakın ülkenin BRICS’e katılma konusuyla ilgilendiğini açıklamıştır...
Bildiğimiz kadarıyla Türkiye bu ülkeler arasında yer almamaktadır.
***
Oysa, 2017’de dönemin Başbakan Yardımcısı olan ve günümüzde ekonomiden sorumlu bakan olarak görev yapan Mehmet Şimşek BRİCS tarafından kurulan Yeni Kalkınma Bankası’nın projelerinden yararlanmak için bankaya üye olmayı düşündüklerini açıklamıştı. Bir sonraki yıl 10. BRICS Zirvesine katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da BRICS ile Türkiye arasındaki kurumsal ilişkileri geliştirmeyi planladıklarını söylemişti...
O sıralar yaşanan bu olumlu gelişmelere karşın 2023’de Türkiye BRICS’e katılma taleplerini beyan eden 22 devlet arasında yer almamaktadır.
***
Bu durumun dünyanın ve Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik koşullardan çok siyasal kaygılardan kaynaklandığı çok açıktır...
Türkiye’nin NATO üyesi bir ülke olması, özellikle de Ukrayna’dan Gazze’ye kadar uzanan ve Türkiye’nin tam ortasında yer aldığı coğrafyada yaşanan gelişmelerin Türkiye’yi geleneksel Batı yanlısı politikalara yönelmek zorunda bırakması bu ilgisizliğin en önemli nedeni olarak görünmek- tedir...
Türkiye’nin son dönemde Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelikleri konusundaki direnişine son vermesi, Rusya ve İran ile birlikte yürütülen Astana sürecinin “dondu- rulması”, ABD ile F-16 satın alımı konusunun yeniden gündeme getirilmesi, Yunanistan ve Ukrayna ile ilişkilerin geliştirilmesi ve İsrail ile yaşanan gerilimin ekonomik alana yansıtılmaması bu kanaati doğrulamaktadır.
***
Bu gelişmeler bir süreden beri uygulanmasına çalışılan “denge politikasının” rafa kaldırılıp kaldırılmadığı tartışmasını gündeme getirmiş bulunmaktadır...
Eğer bu politika terk edilir ve ülke İkinci Dünya Savaşından bu yana bir çok olayın gösterdiği gibi ABD ve NATO üyeliği dolayısıyla kendi çıkarlarını savunma konusunda zaafa düşerse içinde bulunduğumuz koşullarda bunun son derece olumsuz sonuçlar doğuracağı çok açıktır...
ABD ve onun arkasında kümelenmiş olan Batılı NATO müttefiklerimiz, içinde yaşadığımız konjonktürde Ukrayna’dan başlayıp Gazze’ye kadar uzanan bir hat üzerinde yeni bir “Doğu Seferi” başlatmış bulunmaktadır. Rusya ile aramızda yer alan Karadeniz ve özellikle sahip olduğu petrol ve doğal gaz kaynakları nedeniyle önemi artan Doğu Akdeniz bu çatışmanın alanı içindedir. Türkiye de bu çatışmanın içine çekilmek istenmektedir. Türkiye eğer Ukrayna savaşı sırasında takındığı “tarafsızlık” politikasını terk ederse ABD’nin yeni talepleri ile karşı karşıya kalacak, İsrail ve PKK karşısında izlediği politikayı da içeren bir çok konuda ABD’nin baskısı karşısında yeni tavizler vermeye zorlanacaktır.
***
Kısacası, BRICS meselesi yalnızca “ekonomik” bir mesele değildir...
Kaldı ki, ekonomik çıkarlarını savunmakta tereddüt eden bir politikanın siyasal meselelerde de geri adım atması kaçınılmaz görünmektedir...
Dileriz, bu endişelerimiz gerçekleşmez!