Çevre ve enerji politikaları uzmanı, Atık Yönetimi ve Atıktan Enerji Üreticileri Derneği (TAYED) Başkanı Ali Rıza Öner www.baskentgazete.com.tr’ye yasalaşan düzenleme için “Ya maden ya zeytin” diye taraf olunması halinde ülkenin kaybedeceğine vurgu yaparken, Yunanistan, İspanya ve İtalya’nın madencilerle, zeytincileri barıştırarak üretimi nasıl başardıklarını anlattı.
Öner, zeytincilik ve madencilik arasında kurulması gereken denge konusunda şunları dile getirdi:
BG: TBMM’de kabul edilen Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, zeytinliklerle ilgili tartışmaları yeniden gündeme getirdi. Bu kanunun genel çerçevesi nedir ve zeytinlikler üzerindeki etkisi nasıl değerlendiriliyor?
Söz konusu Kanun, enerji ve madencilik sektörlerini kapsayan 19 maddelik bir düzenleme. Kanun, madencilikte rehabilitasyon fonu oluşturarak çevresel etkileri telafi etmeyi, ruhsat bedellerinde yüzde 30 indirim ve ek ödemelerle yatırımları desteklemeyi, yenilenebilir enerji projeleri için mera ve orman alanlarının kullanımını kolaylaştırmayı hedefliyor. Öne çıkan maddeler arasında, rehabilitasyon bedelinin ayrı bir hesapta nemalandırılması, teminat mektuplarının nakde çevrilmesi, orman ve mera alanlarında GES ve RES projeleri için 60 günlük izin süreçleri, ruhsatsız tesislere uygunluk belgesi, kuş göç yollarında ornitolojik gözlem zorunluluğu ve 2030’a kadar yüzde 85 kira indirimi yer alıyor. Ancak, zeytinliklerin bu projelere açılması, çevresel ve toplumsal hassasiyetler nedeniyle tartışma yaratıyor. Zeytinliklerin korunması için dikkatli planlama şart.
BG: Zeytin ağacı Türkiye için neden bu kadar önemli?
Zeytin, Akdeniz’in ruhunu taşıyan bir sembol. Ekolojik olarak, erozyonu önleyen kökleriyle toprağı koruyor, karbon yutağı olarak iklim değişikliğiyle mücadele ediyor ve biyoçeşitliliği destekliyor. Bin yıla varan ömrüyle kuşlara, böceklere yaşam alanı sunuyor. Ekonomik açıdan, Türkiye dünya zeytinyağı üretiminin %8’ini, sofralık zeytin üretiminin yüzde 9’unu sağlıyor. 2024’te 3,75 milyon ton zeytin üretimiyle, 2020-2021 sezonunda sofralık zeytin ihracatı 150 milyon dolar, zeytinyağı ihracatı ise 285 milyon dolar gelir getirdi. Kültürel olarak, zeytin barışın ve bereketin simgesi. Manisa’daki 1651 yaşındaki anıt zeytin ağacı, bu mirasın canlı bir örneği.
BG: Türkiye’deki zeytinliklerin durumu nedir? Hangi bölgeler öne çıkıyor?
Türkiye, 900 bin hektar zeytinlik alanda 205 milyondan fazla ağaca sahip. Ege, Marmara, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu, zeytin üretiminin kalbi. Manisa’nın Akhisar ilçesi 12 milyon ağaçla lider, Gaziantep ise 10 milyon ağaçla dikkat çekiyor. 2002’den bu yana ağaç varlığı iki katına çıktı, ancak bazı bölgelerde verim düşüklüğü var. Akıllı tarım teknolojileri, bu sorunu çözmek için umut verici.
BG: Yeni kanun, madencilik ve enerji yatırımlarını nasıl etkiliyor? Zeytinlikler üzerindeki baskı nasıl bir tablo çiziyor?
Kanun, madencilik ve yenilenebilir enerji projelerini hızlandırmak için kapsamlı düzenlemeler getiriyor. Madencilikte, rehabilitasyon bedeli ayrı bir hesapta nemalandırılacak ve sadece çevresel iyileştirme için kullanılacak. Teminat mektupları bir yıl içinde nakde çevrilecek, ruhsat bedellerinde yüzde 30 indirim yapılacak, ancak ek rehabilitasyon ödemesi zorunlu olacak. Ons fiyatı 2.101 dolar üzerindeki madenlerde devlet hakkı artırılıyor. Yenilenebilir enerjide, mera ve orman alanları GES ve RES projelerine açılabilir; izin süreçleri 60 güne indirildi, 2030’a kadar yüzde 85 kira indirimi uzatıldı. Zeytinliklerin bulunduğu Ege, Marmara ve Akdeniz, rüzgar, güneş ve maden potansiyeliyle kesişiyor. Bu durum, zeytinlikleri yatırım politikalarının merkezine yerleştiriyor, ancak her yatırımın etkisi farklı.
BG: Madencilik faaliyetlerinin zeytinlikler üzerindeki etkisi nedir?
Madencilik, zeytinlikler için hassas bir konu. Örneğin, Muğla’daki termik santraller çevresinde madencilik projeleri, zeytinliklerle kesişebiliyor. Kanun, zeytin ağaçlarının taşınmasını veya yeni bahçeler oluşturulmasını öneriyor; taşınamayan ağaçların iki katı kadar ağaç dikilmesi ve masrafların madencilik firmalarınca karşılanması öngörülüyor. Ancak, taşınan ağaçların adaptasyonu zaman alıyor ve verimlilik 7-10 yılı bulabiliyor. Rehabilitasyon fonu, çevresel etkileri hafifletmek için bir adım, ama doğanın orijinal haline dönmesi zorlu bir süreç. Zeytin sektörünün yıllık 350 milyon dolarlık ekonomik değeri, uzun vadeli bir katkı sunuyor, bu yüzden madencilik zeytinliklerde yalnızca alternatif alanlar olmadığında düşünülmeli.
BG: Madenlerin ormanlar üzerindeki rolü nedir?
Mevcutta ülkemizdeki orman alanlarının binde 3’ü tüm madencilik faaliyetleri için geçici olarak kullanıma açılmış durumda. Bugün Orman Genel Müdürlüğü tarafından ormanları gençleştirmek için düzenli olarak ağaç kesimi yapılırken, yılda kesilen her 100 bin ağaçtan sadece 1 tanesinin madencilik faaliyetleri için kesildiği hesaplanıyor. Öte yandan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın verilerine göre 44 ilde rehabilite edilen 108 maden sahasında 8 bin 830 hektarlık alana bugüne kadar toplam 20 milyon 428 bin fidan dikildi. Yani maden ve orman yönetimi istenildiğinde eş zamanlı yürütülebiliyor. İlgili kurumlar denetimini iyi yaparsa hem zeytinden hem de madenden gelir yaratmamız mümkün.
BG: Rüzgar ve güneş enerjisi santralleri bu konuda nasıl bir tablo sunuyor?
Rüzgar enerjisi santralleri (RES), zeytinliklerle daha uyumlu olabilir. İzmir, Balıkesir, Çanakkale ve Manisa, Türkiye’nin rüzgar enerjisi kapasitesinin yüzde 65’ini barındırıyor. Türbinler, ağaçlar arasında stratejik noktalara yerleştirilebilir, yollar ağaçlara zarar vermeyecek şekilde tasarlanabilir. Kanun, kuş göç yolları için ornitolojik raporları yeterli kılarak süreçleri sadeleştirdi, ancak gürültü ve ekosistem etkileri göz önünde bulundurulmalı. Güneş enerjisi santralleri (GES) ise geniş düz arazilere ihtiyaç duyar ve zeytinliklerde ağaçların kaldırılmasını gerektirebilir. Türkiye’de çorak veya nadas arazileri GES için uygun alternatifler sunuyor. Agrivoltaik sistemler, zeytinliklerde tarım ve enerji üretimini birleştirebilir, ancak maliyetleri yüksek.
BG: Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi zeytin tarımında lider ülkeler bu tür durumlarla nasıl başa çıkıyor?
Bu ülkeler, zeytinlikleri kültürel miras olarak görüyor. Yunanistan’da, Halkidiki’deki Skouries maden projesi, zeytinliklerin korunması için durduruldu. Offshore RES’ler tercih ediliyor, karasal projeler zeytinliklerden uzak alanlara kaydırılıyor. İtalya, Puglia’da agrivoltaik sistemlerle tarım ve enerjiyi birleştiriyor; madencilik projeleri endüstriyel alanlara yönlendiriliyor. İspanya, Endülüs’te zeytinlikleri Çevre Koruma Kanunu ile koruyor ve RES’leri tarıma elverişsiz arazilerde kuruyor. Ancak, zeytin ağaçlarının taşınması denemeleri başarısız oldu; çoğu ağaç kurudu. Bu ülkeler, sıkı ÇED süreçleri, toplumsal katılım ve alternatif saha planlamasıyla denge kuruyor.
BG: Türkiye için bu konuda ne tür bir yol haritası öneriyorsunuz?
Türkiye, enerji ihtiyaçları ile zeytinliklerin korunmasını bir arada düşünmeli. Yatırımlar, tarım dışı arazilerden başlamalı. Ege Denizi’nde 17 bin 393 MW offshore RES potansiyeli değerlendirilebilir. GES projeleri, çorak veya nadas arazilerine yönlendirilmeli; agrivoltaik sistemler teşvik edilmeli. RES’lerde türbin yerleşimi, ağaç kesimini en aza indirecek şekilde planlanmalı. Madencilik, yalnızca alternatif alanlar olmadığında ve kamu yararı açıkça ortaya konduğunda düşünülmeli. ÇED süreçleri, AB standartlarına uygun şekilde şeffaf ve bağımsız uzmanlarla yürütülmeli. Yerel halk ve çevre örgütlerinin görüşleri, planlamada öncelikli olmalı. Zeytinlikler, kültürel ve ekolojik miras olarak tanımlanmalı. Akıllı tarım teknolojileri, verimi artırmak için yaygınlaştırılmalı.
BG: Yatırımcılara ve karar vericilere ne söylemek istersiniz?
Yasalar, yatırımları kolaylaştırabilir, ama her yatırım bir sorumluluk taşır. Bu topraklar, bugünün olduğu kadar yarının da evi. Enerji ve madencilik projelerini planlarken, doğayı ve toplumsal hassasiyetleri gözeten bir yaklaşım, belki daha fazla çaba gerektirir, ama uzun vadede hepimizin kazancı olur. Ya maden ya zeytin diye taraf olmak ülkemize kaybettirir. Her ikisini de insan ve çevre faktörünü önceleyerek üretmeliyiz. Zeytinlik alanlar, Türkiye’nin sadece gıda güvenliği değil; kültürel sürekliliği, kırsal istikrarı ve ekolojik direnci açısından da vazgeçilmez alanlardır. Enerji yatırımları elbette gereklidir. Ama bu yatırımlar planlanırken toprağın sesini, köylünün bilgisini, ağacın hafızasını duymak gerekir. İtalya, İspanya ve Yunanistan örnekleri bize gösteriyor ki; enerji ve tarım bir arada olabilir. Yeter ki niyet, yöntem ve planlama doğru olsun. Türkiye için de aynı yol mümkündür. Zeytinle rüzgâr, doğayla teknoloji barışabilir. Yeter ki birbirinin köküne basmasınlar.
BG: Maden atıkları konusunda da görüşünüzü almak istiyorum. Türkiye’de maden atıkları nasıl yönetiliyor?
Madencilik süreci boyunca ortaya çıkan pasa, flotasyon çamuru, liç atığı gibi birçok kalıntının çevreye zarar vermemesi için düzenli bertarafı kritik önem taşıyor. Atık barajlarının güvenliği, yer altı su kaynaklarının korunması ve çevresel izleme sistemlerinin oluşturulması, madenin faaliyette olduğu dönem kadar sonrasında da hayati hale geliyor. Asıl sorumluluk, madenin kapanmasından sonra başlıyor. Rehabilitasyon süreci; bozulan toprağın yeniden bitkilendirilmesi, ekosistemin onarılması, çevreye duyarlı sosyal alanların oluşturulması ve bölge halkının sürece dahil edilmesi gibi birçok aşamayı kapsıyor. Bu kapsamda rehabilitasyon fonlarının güçlendirilmesi gerektiği gibi “kirleten öder” prensibinin işler hale getirilmesi ve maden izinlerinde doğaya geri dönüş planlarının zorunlu hale getirilmesi gerekiyor.