Önceki yazımızda 28 Ocak 1921’de TKP lideri Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının Mustafa Kemal Paşa’nın davetiyle Türkiye’ye geldikten sonra Kazım Karabekir Paşa’nın kontrolünde bulunan Erzurum bölgesinden Rusya’ya geri gönderilmek üzere Trabzon’a sevk edildiklerini ve burada Enver Paşa’ya bağlı olarak faaliyet gösteren İttihatçıların önde gelen adamlarından Yahya Kahya tarafından Karadeniz’de boğularak öldürüldüklerini hatırlatmış...
Daha sonra bazı solcular tarafından Mustafa Kemal Paşa’nın bu olayla ilişkilendirildiğini söylemiştik...
Olaya siyasi saiklerle yaklaşmayan H.Ü. Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü öğretim Üyesi Prof. Dr. Adil Dağıstan “https://dergipark.org.tr/tr” de yayınlanan makalesinde bu bu olayın arkasında kimlerin olduğu konusunda şunları söylemektedir:
“Dr. Fuat Sabit ve Dr. Ömer Lütfü daha 1919 sonbaharında Kazım Karabekir Paşa tarafından Bakü'ye gönderilmişlerdi. Yine Enver Paşa'nın amcası Halil Paşa ve Küçük Talat, Mustafa Kemal Paşa'nın talimatı ile aynı amaçla, Eylül 1919'da Azerbaycan'a gönderilmişlerdir. Ayrıca (İttihatçılar tarafından kurulan -EG) Karakol Cemiyeti de Baha Sait'i Bolşeviklerle temas kurması amacıyla Bakü'ye göndermişti.
Ortak amaçları, Millî Mücadele'ye yardım sağlamak için Bolşeviklerle temas kurmak olan bu gruplar, Azerbaycan komünistlerinin de yardımıyla Bakü’de Türk Komünist Fırkası'nı kurmuşlardır. Yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı gibi Parti'nin temelde komünistlikle bir ilgisi yoktur. Bakü'ye gelir gelmez bu durumu farkeden Mustafa Suphi, partiyi İttihatçılardan temizleyerek duruma el koymuştur. (...) Mustafa Suphi ve çevresi, bir kısmı halâ Rusya'da bulunan I. Dünya Savaşı'nın Türk savaş tutsaklarını Bakü’de bir Türk Kızıl Ordu birliği halinde teşkilâtlandırmış ve Türkiye'ye göndermek istemiştir. (...)
“TBMM Hükümeti için temel amaç, Sovyet Rusya'dan yardım sağlamaktı, Bu amaç doğrultusunda Türkiye Komünist teşkilâtının aracılığından yararlanılmak istenmiştir. Türkiye ile ilgili işlerde yetki verilen Mustafa Suphi ve arkadaşlarından bu amaçla faydalanılması düşünülmüştür. (...) Mustafa Kemal Paşa’nın gönderdiği mektup ve Kazım Karabekir Paşa'nın ılımlı yaklaşımları Mustafa Suphi'nin umutlarını daha da artırmıştı. Mustafa Kemal Paşa ile Mustafa Suphi’nin ittihatçılar ve Ermeni meselesiyle ilgili konularda bütünüyle hem fikir olduklarını söyleyebiliriz. Çünkü, bu yıllarda Enver Paşa'nın Anadolu’ya gelerek Milli Mücadele'nin başına geçeceği yolunda söylentiler ve faaliyetler söz konusu idi. Mustafa Suphi'nin ise eskiden beri ittihatçı düşmanı olduğunu önceki konularda açıklamıştık”.
***
O dönemde Doğu Cephesindeki askeri birliklere kumanda eden Kazım Karabekir Paşa’nın Mustafa Suphi’nin katledilmesi olayında oynadığı rol önemlidir. O dönemde Kazım Paşa bir yandan Mustafa Kemal Paşa ile birlikte çalışıyor diğer yandan Enver Paşa ve amcası Halil Paşa (Kut) ve kardeşi Nuri Paşa (Killigil) ile ilişkilerini sürdürüyordu. Bu arada İstanbul’daki Hükümet ile de iyi geçinmeye devam ediyordu...
Kazım Paşa’nın Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katledilmesindeki rolü konusunda kesin veya resmi bir bilgi yoktur; ancak kendisi o dönemde bölgenin hakimidir ve Enver Paşa’nın Trabzon’da hüküm süren yakın adamı olan liman kahyası Yahya’nın bölgenin eşrafı ile işbirliği halinde Trabzon’da kurduğu hakimiyete göz yummaktadır. Bu durumda Mustafa Suphi ile Enver Paşa arasındaki “kan davası” bilindiği halde Mustafa Suphi’nin Kazım Paşa tarafından Trabzon’a yönlendirilmesi, daha sonra burada Yahya Kahya ve adamları tarafından katledilmesine göz yumulması Kazım Paşa’nın bilgisi haricinde olamaz...
Nitekim Mustafa Suphi’nin yanında “Kızıl Alay” olarak adlandırılan bir bölük asker getirmesi karşısında rahatsız olan ve bu askerlerin Suphi’den ayrılarak cepheye sevk edilmesini isteyen Ankara Hükümeti adına İsmet Paşa tarafından Kazım Karabekir Paşa’ya çekilen şifre de bunu göstermektedir. Söz konusu şifreli telgrafta Ankara’da zaten bir komünist partisi kurulduğu (Mustafa Kemal tarafından yakın arkadaşlarına kurdurulan parti -EG) belirtildikten sonra “Mustafa Suphi Yoldaş'm memleketimiz içinde ancak mezkur fırka dahilinde çalışması mümkün olacaktır” ifadesi yer almaktadır...
Bundan çıkan sonuç, Ankara Hükümeti’nin görüşünün Mustafa Suphi’nin yanındaki askerlerin cepheye gönderilmesinin ardından kendisinin Ankara’ya getirilerek kontrol altında tutulması yönünde olduğudur.
(Devam edecek)