Önceki yazımızda Mustafa Kemal Paşa’nın 26 Nisan 1920 tarihinde Sovyetler Birliği lideri Lenin’e yazdığı mektupta “Emperyalist hükümetler aleyhine harekâtı ve bunların tahakküm ve esareti altında bulunan mazlum insanların kurtuluşu gayesini hedefleyen Bolşevik Ruslarla mesai ve harekat birliğini kabul ediyoruz” dediğini ve bu mektubun ardından milli orduya askeri teçhizat, cephane ve altın akışının başladığını söylemiştik...
Osmanlı devletinin savaşta yenilerek teslim olmasının ardından Sovyetler Birliği’ne geçmiş olan Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın bu mektubu yazdığı dönemde milli direnişi Sovyetlerin yardımıyla organize etmek için çalışmalar yürütüyordu...
Sovyet Hükümeti başlangıçta Enver Paşa’nın bu çabalarına destek olmuştu. Ancak Sovyetler Birliği’nde bulunan Türk kökenli komünistler ve Mustafa Suphi önderliğinde örgütlenen Türkiye Komünist Partisi, Sovyet Hükümet yetkililerine Enver Paşa’nın asıl amacının Pan-Türkizm akımını canlandırmak olduğunu anlatarak bu desteğin geri çekilmesini sağlamışlardı.
***
26 Nisan 1920’de Mustafa Kemal Paşa Lenin’e ilk kişisel mektubunu yazmasının ardından iki önemli olay cereyan etti...
İlk olarak, 10-16 Eylül 1920’de Bakü’de Doğu Halkları Kurultayı yapıldı. Bu kurultaya gösterişli bir biçimde katılan ve kendisini Doğu halklarının gelecekteki önderi olarak gören Enver Paşa Türk komünistlerinin protestoları sonucunda Kurultayı moral bozukluğu içinde terk etti. Bu olaydan kısa bir süre sonra 4 Ekim 1920 tarihinde Müsteşar Y.Y. Umpal-Angarskiy’in başkanlığındaki bir Rus diplomatik heyeti Ankara’ya gelerek Mustafa Kemal Paşa ile görüştü. Böylece Rusya’nın desteği Mustafa Kemal Paşa’dan yana döndü...
Mustafa Suphi’nin liderliğini yaptığı Türkiye Komünist Partisi, 10 Eylül 1920’de Bakü’de Anadolu, Avrupa ve Rusya’nın çeşitli yerlerinden gelen delegelerin katıldığı kongrede kurulmuştu. Parti, Sovyet Hükümeti ve mensubu olduğu Üçüncü Enternasyonal’in politikası uyarınca “Anadolu’daki emperyalizme işgale karşı isyan hareketini ve bu hareketi yöneten Büyük Millet Meclisi hükümetini” destekliyordu. 28 Ocak 1921’de TKP lideri Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı Mustafa Kemal Paşa’nın davetiyle Türkiye’ye geldiler. Kazım Karabekir Paşa’nın kontrolünde bulunan Erzurum bölgesinden Rusya’ya geri gönderilmek üzere Trabzon’a sevk edildiler. Burada heyet mensupları, Enver Paşa’ya bağlı olarak faaliyet gösteren İttihatçıların önde gelen Teşkilatı Mahsusa mensuplarından Yahya Kahya tarafından Karadeniz’de boğularak öldürüldüler.
***
Bu olay, günümüze kadar tartışılmış ve aksi yönde bir çok kanıt olmasına karşın bazı solcular tarafından Mustafa Kemal Paşa ile ilişkilendirilmeye çalışılmıştır...
Buna karşılık, Türk Solu üzerine araştırmalarıyla tanınan ve Kemalizme yakın olmadığı bilinen Prof. Dr. Mete Tunçay 1980 yılında Birikim Dergisinde yazdığı bir yazıda bu görüşe karşı çıkmış ve şunları yazmıştır:
“M. Suphiler Ankara’ya temelli kalmaya geliyorlardı ama darbe yapmaya değil, Mustafa Kemal Paşa’yla işbirliği etmeye. Sosyalist olmasına sosyalisttiler ama Rusçu değildiler, Türk Milliyetçisiydiler. Gelip bazıları Meclis’e girselerdi, aralarından iyi icra vekilleri çıkardı; Türkiye Cumhuriyeti’nin yine bağımsız ama daha sosyal içerikli bir gelişme çizgisi olurdu. Mustafa Kemal Paşa’nın da bunu istediğini sanıyorum. Fakat son anda darbecilik-fesatçılık suçlamalarıyla kulağını doldurmuş olmalılar ki, geriye gönderilmelerini söylemiştir. Eğer günün birinde, M. Suphilerin öldürülmesini onun emrettiği kanıtlanırsa, çok şaşacağım!” (Birikim Dergisi, Mart 1980)
Andrew Mango da “Atatürk Modern Türkiye’nin Kurucusu” kitabında “Türk komünistlerinin öldürülmesini, çoğu Enver Paşa’nın Teşkilat-ı Mahsusa’sında çalışmış olan sağ kanat İttihatçılar gerçekleştirmişti” görüşüne varmıştır...
H.Ü. Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adil Dağıstan’ın bu konuyla ilgili olarak “https://dergipark.org.tr/tr” de yayınlanan makalesi, tarafsız bir gözlemci tarafından yapılmış olması açısından önemlidir.
(Devam edecek)