Daha bir-iki ay önce Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu, İstanbul’da moto kurye Yunus Emre Göçer’e arkadan çarparak ölümüne neden oldu ve uçağa atladığı gibi kaçtı. Sonrasında zevahiri kurtarmak adına usül yerine gelsin diye bir yargılama yapıldı ve 27 bin lira para cezası alan şahıs, sanki hiçbir şey olmamışçasına hayata kaldığı yerden devam etti.
Eğer ki, moto kurye Yunus Emre Göçer ve onun durumundakilerin hakkını gözeten bir yargı süreci çalışsaydı daha ağır bir ceza çıkar ve başkalarına ibret olurdu. Ama bizde trafik ölümleri, zaten kaderden sayıldığı için “ölen öldü” şeklinde bir kabullenme oluyor ve hal çaresine bakılıyor.
Bu yüzden her yıl onbinlerce insanımızı kaybediyoruz  ama bir iki gün ah vah edip unutuyoruz. Her gün bir başka ibret verici kaza yaşasak da hiç ders çıkarmıyoruz. 
Son bir örnek, ülkenin bütün kurumlarındaki yozlaşmanın ve toplumsal çürümenin tipik örneği olarak karşımıza çıktı.
Yazar bozuntusu Eylem Tok ve onun züppe, zibidi uşağının bir hız yarışı sonucunda bir insanın ölümüne neden olduğu kaza sonrasında elini kolunu sallayarak önce Mısır’a oradan ABD’ye kaçmaları bu kadar kolay olmamalıydı.
Yasalar, fakir fakuraya, emmisi dayısı olmayana, siyasi gücü bulunmayana işliyor. Cezasızlık, adaletsizlik bir ülkenin normaline dönüşmeseydi, anne henüz ehliyet almamış 17 yaşındaki oğluna arabasının anahtarını verir miydi? Bunun bir suç olduğunu bilmiyor muydu? Bal gibi biliyordu elbette ki…

Ama kokuşmuş düzenin bir parçasıydı.  

Oğlu herhangi bir trafik kontrolünde yakalansaydı zenginliği ve çevresiyle işini halledeceğinin farkındaydı. Yarattığı sahte imajıyla kapıların kendisine açılacağını biliyordu.

 Rivayet odur ki, ünlü estetik cerrahı olan ilk eşiyle şantaj yaparak evleniyor ve sonrasında boşanıyor. Ardından Süleymancı cemaatine mensup Hayy Yayınlarının sahibi Rauf Baysal ile yaşadığı aşk ilişkisi onu birden bire çok satan yazar haline getiriyor. Çünkü, kim bilir kimin kaleme aldığı kitapların hepsini yayınevinin sahibi satın alıyor ve böylece çok satan yazar imajını elde ediyor. Aynı zamanda bir güzellik merkezi sahibi… Hesap edilemeyen zenginlik ve nüfuzlu bir çevre… Daha ne olsun.

 Anlayacağınız ortada sahte bir yazar, şair, yönetmen ve yüz var. Şımarık oğlanın bir kişinin ölümüne, 4 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan kazasıyla annenin de bütün makyajı dökülüyor.  

Korkunç bencilliği, vicdansızlığı ve merhametsizliği de…

 Çünkü, kaza yerine gittiğinde ambulans çağırmak yerine kaçabilecek zaman olsun diye, yaralılara yardım etmeyip tam tersine cep telefonlarını topluyor. Zaten ölen de kan kaybından ölüyor. Ambulansın zamanında yetişmesiyle kurtarılabilecek olan bir insan, resmen bir cinayetle sevdiklerinden koparılıyor.
Sahte yazar olan anne ile şımarık oğlu şimdi kaçtıkları ABD’de kahkaha atarken görüntüleniyorlar. Keyiflerine diyecek yok doğrusu.
Bir müşkülü halletmiş olmanın sevinci ile gülüyorlar. 

Belki de güldükleri memleketin zavallılığıdır.