Gelecek belirsizliklerle dolu olabilir; ancak doğru sorularla, sağlam yönelimlerle ve derin bir farkındalıkla bu belirsizlikler fırsata dönüşebilir. Üniversite tercih sürecinde olan gençlerin zihinlerini en çok meşgul eden konuların başında “geleceğin meslekleri”, “iş güvencesi” ve “doğru alan seçimi” geliyor. Peki, bu yeni çağın dünyasında öğrenciler hangi becerilere odaklanmalı, geleneksel meslekler nasıl dönüşecek, yapay zeka çağında insan faktörü nasıl öne çıkacak? Türk PDR Ankara İl Yönetim Kurulu Üyesi, Türk PDR Topluluk Başkan Yardımcısı, Psikolojik Danışman Ömer Kökçeoğlu ile gençlerin kariyer yolculuğuna ışık tutacak, yalnızca tercih dönemini değil, uzun vadeli yaşam stratejilerini de kapsayan derinlikli bir söyleşi gerçekleştirdik.
• Geleceğin meslekleri denildiğinde sizce hangi alanlar ön plana çıkıyor? Bu alanlarda öğrencilere ne gibi fırsatlar sunuluyor?
Geleceğin meslekleri dediğimizde bir deniz düşünebiliriz çünkü geleceğin meslekleri olarak adlandırdığımız alanlar şu anki ihtiyaçlar doğrultusunda oluşturduğumuz alanlar, ancak bizlerin henüz değerlendirebileceği ortamda varlık göstermemiş, lakin gelecekte küresel ölçekte değişimlerin de etkisiyle birçok yeni “geleceğin mesleği” doğabilir. Günümüzden bir bakış açısıyla geleceğin mesleklerine bir mercek tuttuğumuzda ise yapay zeka ve veri bilimi, biyoteknoloji, siber güvenlik, sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji gibi alanlar ve bu alanlara bağıntılı alt dallar ve bölümler birçok açıdan öne çıkıyor. İfade ettiğim alanların birçok kuruluşça istihdam ihtiyacı yeni yeni doğmakta ve önümüzdeki günlerde de artarak devam edecektir. Bu bağlamda birçok kurum ve kuruluşça bu alanlara duyulan ihtiyaç, kendilerine birçok açıdan kendilerini ve mesleklerini ileri taşıma fırsatı sunmaktadır. Somut birkaç veri vermek gerekirse, 2024’te dünyada 4 buçuk milyar kişinin verisi çalındığına dair bulgular var. Bu da demek oluyor ki dijitalleşen dünyamızda birçok kişinin siber alanda kişisel verilerinin güvenliğini sağlayacak uzmanların doldurması gereken koca bir alan hazır bekliyor.
“ALANLAR VE YÖNELİMLER DİKKATE ALINMALI”
• Öğrenciler üniversite tercihi yaparken mesleklerin gelecekteki iş güvencesini ve dönüşümünü nasıl değerlendirmeli?
Geleceğin mesleklerine değil, geleceğin becerilerine odaklanmak daha doğru bir seçim olacaktır. Yapay zeka, otomasyon, dijitalleşme gibi faktörler nedeniyle birçok meslek değişiyor ya da dönüşüyor. Bugün çok revaçta görülen bazı alanlar 10 yıl içinde tamamen dönüşebilirken, adı bile yeni duyulan bazı disiplinler merkezi hale gelebiliyor. Bu yüzden öğrencilerin yapması gereken şey bir meslek isminden çok beceri setine odaklanmaktır. Eleştirel düşünme, dijital okuryazarlık, yaratıcı problem çözme, duygusal dayanıklılık, iletişim becerileri gibi yetkinlikler; iş dünyasında sürdürülebilirliği belirleyecek. Bu becerileri geliştiren alanlar ve üniversiteler, dönüşüme en hazırlıklı bireyleri yetiştirecek. Bu noktada sadece beceri değil, bu becerilerin gelişeceği tematik alanları seçmek de önem kazanıyor. Geleneksel tercih anlayışı, öğrenciyi tek bir mesleğe yöneltir: “Avukat olacağım”, “Mimar olacağım”, “Doktor olacağım…” Oysa 2025’in dünyasında meslekler değil, alanlar ve yönelimler dikkate alınmalı. Gelecekte bazı meslekler ortadan kalkabilir veya otomasyonla dönüşebilir. Ama tematik alanlar kalmaya devam edecek. Yani “ben yalnızca şu meslek olacağım” diyen biri bu dönüşüm karşısında savunmasız kalabilirken, “ben bu alanın farklı rolleri içinde üretmeye açığım” diyen biri daha dirençli ve esnek olur.
• Hangi beceri ve yetkinlikler, önümüzdeki yıllarda meslek seçiminde daha belirleyici olacak?
Bilişsel yeteneklerden başlayarak, teknolojik adaptasyon, sosyal-duygusal beceriler ve esnek kimlik gelişimi, geleceğin mesleklerinde başarıyı belirleyecek anahtar faktörler olarak öne çıkıyor. Bu bağlamda “öğrenmeyi öğrenme” yeteneği, yani sürekli değişen koşullara adapte olup yeni beceriler edinme becerisi, kariyer boyunca başarının sürdürülebilmesini sağlıyor. Teknolojik yeterlilikler ise artık sadece teknoloji alanlarında değil, hemen her meslekte temel bir gereklilik haline geldi. Dijital okuryazarlık, bulut tabanlı sistemleri ve yapay zeka destekli araçları etkin kullanabilmek anlamına geliyor. Yazılım bilgisi, herkesin zorunlu olarak programcı olması değil, teknolojik süreçleri anlayıp kendi alanına adapte edebilmesi demek. Örneğin bir psikolojik danışmanın, yapay zeka destekli test analiz yazılımlarını kullanabilmesi, ya da bir tarihçinin dijital arşivleme sistemleriyle çalışabilmesi iş verimliliğini artırıyor ve rekabet avantajı sağlıyor. Medya ve bilgi okuryazarlığı da, doğru bilgiye ulaşmayı ve bilgiyi eleştirel süzgeçten geçirmeyi mümkün kıldığı için giderek daha kritik bir beceri halini alıyor. Sosyal ve duygusal beceriler ise iş hayatının merkezinde yer alıyor. Empati, aktif dinleme, çok kültürlü ortamlarda uyum, ikna ve stresle başa çıkma gibi yetkinlikler, teknolojiyle kolayca ikame edilemeyen “insan olma” niteliklerini taşıyor. Bu beceriler, hem bireysel ilişkileri hem de ekip başarısını doğrudan etkiliyor. Böylece bilişsel, teknolojik ve sosyal becerilerin dengeli birleşimi, günümüz ve geleceğin mesleklerinde başarı için kritik öneme sahip oluyor.
“GELECEĞE ESNEK VE AÇIK FİKİR İLE YAKLAŞIN”
• Yapay zeka, robotik, biyoteknoloji gibi alanlarda gelişmeler yaşanırken, öğrencilerin bu değişime nasıl ayak uydurması gerekiyor?
Yapay zeka, robotik ve biyoteknoloji gibi alanlardaki gelişmeler hayatımızı çok hızlı ve köklü biçimde değiştiriyor. Bu dönüşüm sadece teknoloji alanlarını değil, eğitimimizi, çalışma şeklimizi ve hatta düşünme biçimimizi yeniden şekillendiriyor. Öğrencilerin bu değişime ayak uydurabilmesi için öncelikle esnek ve açık fikirli olmaları gerekiyor. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, öğrenmenin ve kendini geliştirme isteğinin hiç bitmeyeceğini anlamak çok önemli. Sadece teknik bilgi değil, merak, problem çözme yeteneği ve farklı bakış açılarını değerlendirebilme becerisi öğrencileri öne çıkaracak. Çünkü karşılarına çıkacak sorunlar bugünün bildiklerinden çok farklı ve karmaşık olacak. Aynı zamanda, teknolojiyle insanı birleştiren beceriler öncelikli hale gelecek. İyi iletişim kurabilmek, empati göstermek, takım çalışmasına uyum sağlamak gibi sosyal beceriler, robotların ya da yapay zekanın kolayca yerine getiremeyeceği değerler olacak. Bu yüzden insan olmanın getirdiği farkı koruyabilmek ve geliştirebilmek gerekiyor. Öğrencilerimiz bunu sağladıkları müddetçe kendileri açısından bir risk oluşmayacaktır.
• Geleneksel mesleklerin dönüşeceği düşünülürse, öğrenciler bu alanları tercih ederken nelere dikkat etmeli?
Öncelikle, tercih edilecek alanın teknolojik ve toplumsal dönüşümlere ne ölçüde uyum sağlayabileceği kritik bir kriter haline geliyor. Örneğin sağlık sektörü, klasik doktorluk ve hemşirelik rollerinin yanında; biyoteknoloji, dijital sağlık, genetik mühendisliği ve yapay zeka destekli tanı sistemleri gibi yeni disiplinlerle hızla genişliyor. Aynı şekilde hukuk alanında yapay zeka ile sözleşme analizi ya da otomatik dava yönetimi gibi yeni uygulamalar ortaya çıkarken, bu alandaki profesyonellerin teknolojiyle entegre çalışabilmesi gerekiyor.
Bu nedenle öğrenciler, tercih ettikleri alanların gelecekteki teknolojik dönüşümüne dair araştırma yapmalı, alanın esnekliği ve yeniliklere açıklığını değerlendirmelidir. İkinci olarak, mesleğin kazandırdığı beceri setlerine dikkat etmek gerekiyor. Artık sadece teknik bilgi değil; yaratıcılık, problem çözme yeteneği, analitik düşünme, dijital okuryazarlık ve iletişim becerileri gibi geniş bir yetkinlik yelpazesi ön planda. Öğrenciler, seçtikleri alanda hem teknik donanım hem de sosyal beceriler geliştirebilecekleri programları tercih etmelidir. Çünkü geleceğin iş dünyasında bu beceriler, bireylerin rekabet avantajı sağlamasında belirleyici olacak. Üçüncü olarak, öğrencilerin tercihlerini yaparken kendi ilgi, değer ve kişisel özelliklerini de göz önünde bulundurmaları çok önemli. Uzun vadede başarılı ve mutlu olmak için sadece iş güvencesi değil, kişinin kendi tutkusu ve motivasyonuyla uyumlu bir alan seçmesi gerekir. Bu nedenle öğrencilerin kendilerini iyi tanımaları, değer verdikleri konuları keşfetmeleri ve bu doğrultuda seçim yapmaları teşvik edilmelidir. Yazımın genelinde özellikle belirttiğim üzere öğrencilerin tercih süreçlerinde “bir meslek” olarak değil, “bir alan” ya da “bir ekosistem” olarak düşünmeleri önemlidir. Tek bir meslek kimliğine sıkışmak yerine, o alanın farklı disiplinleri, iş kolları ve fırsatlarını keşfederek daha geniş bir perspektife sahip olmak, kariyer dayanıklılığı sağlar.
“SADECE GELENEKSEL MESLEKLERE ODAKLANMAYIN”
• Üniversitelerin sunduğu programlar, gerçekten geleceğin mesleklerine yeterince yanıt verebiliyor mu? Nelere dikkat edilmeli?
Teknoloji ve iş dünyasında yaşanan hızlı dönüşüm, üniversiteleri de eğitim programlarını yenilemeye zorluyor. Son yıllarda, yapay zeka, robotik, biyoteknoloji gibi geleceğin alanlarına yönelik yeni bölümlerin ve disiplinlerarası programların açılması olumlu gelişmeler arasında yer alıyor. Bu sayede öğrenciler, sadece geleneksel meslekler değil, hızla gelişen teknolojik alanlarda da eğitim alma imkanı buluyor. Ancak, tüm üniversitelerde bu dönüşümün eşit hızda yaşanmaması bir sorun. Bazı kurumlar yenilikçi ve esnek programlar sunarken, bazıları halen klasik müfredatlarını yavaş güncelleyebiliyor. Bu da mezunların iş dünyasındaki değişen ihtiyaçlara tam anlamıyla cevap verememesi riskini doğuruyor. Özellikle yeni alanların eğitim programlarında teorik bilgi ile pratiğin dengeli sunulması önemli. Öğrencilerin sadece derslerde değil, projeler, stajlar ve saha deneyimleriyle desteklenmesi gerekiyor. Ayrıca disiplinlerarası yaklaşımın güçlendirilmesi; örneğin teknoloji ile etik, biyoloji ile veri bilimi gibi farklı alanların kesiştiği eğitim modellerinin yaygınlaşması, öğrencilerin daha geniş bir perspektif kazanmalarını sağlıyor. Türkiye’de üniversite-sanayi iş birliklerinin artırılması da, gençlerin mezuniyet sonrası iş hayatına daha hazır çıkması açısından kritik. Bunun yanında, öğrencilerin sadece teknik beceriler değil, iletişim, eleştirel düşünme, yaratıcı problem çözme ve psikolojik dayanıklılık gibi “soft skill”lerini geliştirecekleri destek programlarına da önem verilmesi gerekiyor.
• Kendi ilgi alanı ile iş bulma potansiyeli arasında kararsız kalan öğrencilere nasıl bir denge önerirsiniz?
Bu çatışmayı yaşayan öğrenci sayısı az değil. Bir yanda tutkuyla bağlı olunan, insana heyecan veren bir alan var. Diğer yanda ise “peki mezun olunca iş bulabilecek miyim?” kaygısı… Bu ikilemin çözümü, ya tamamen duygusal ya da tamamen mantıksal bir tercih yapmak değil; bir denge kurmak ve bu dengeyi stratejik biçimde yönetmekten geçiyor. Öncelikle, öğrencinin kendisine sorması gereken soru şu: “Bu alana olan ilgim, sürdürülebilir mi ve beni üretken kılar mı?” Çünkü ilgi sadece anlık bir heves değilse, zamanla uzmanlığa dönüşebilir. Gerçek ilgi, sabırla desteklendiğinde, derinleşir ve insana rekabet avantajı sağlar. Bugün bazı meslekler çok revaçta olabilir ama 10 yıl sonra dönüşebilir. Oysa güçlü bir ilgiyle yoğrulmuş beceriler, değişen alanlara da kolay uyum sağlar. Ancak sadece tutkuyla hareket etmek de yeterli değil. Bu yüzden öğrencinin ilgisini sürdürebileceği alanların iş gücü dünyasında hangi biçimlerde karşılık bulduğunu araştırması gerekir. Yani “Ben psikolojiye ilgi duyuyorum” diyorsa, sadece klinik psikolog olma hayaliyle sınırlı kalmamalı; insan kaynakları, kullanıcı deneyimi, nöropazarlama, dijital danışmanlık gibi farklı alanları da tanımalı. Ayrıca bazı öğrenciler iki farklı eğilimi birlikte de değerlendirebilir: Örneğin, biri güçlü olduğu, diğeri sevdiği iki alan varsa, çift anadal, yandal veya sertifika programlarıyla bu alanları birleştirebilir. Mühendislikle psikolojiyi, işletmeyle sanat yönetimini bir arada okuyan pek çok öğrenci, iş dünyasında özgün bir yere sahip olabiliyor.
Velilere de burada büyük rol düşüyor. Çocuklarını sadece iş garantisi yüksek diye bir alana yönlendirmek yerine, onların ilgi ve becerilerini tanımaya yardımcı olmak çok daha sağlıklı bir yaklaşım olacaktır.
“MESLEKLER DEĞİŞECEK”
• Üniversite tercihi sürecinde öğrencilere, sadece akademik başarıya değil, hangi uzun vadeli stratejilere göre hareket etmelerini önerirsiniz?
Üniversite tercihi, genç bir insanın hayatında ilk kez büyük bir karar alacağı eşiktir. Evet, akademik başarı bu sürecin bir parçasıdır ama sadece bir puan sıralamasıyla yön bulmaya çalışmak, bir ormanı pusulasız geçmeye benzer. Bugünün dünyasında doğru tercih, yalnızca “nerede okuyacağım?” değil, “nasıl bir hayat inşa edeceğim?” sorusuna verilen uzun vadeli bir cevaptır. Öğrencilere önerim şu: Kendinize bir meslek değil, bir yön, bir yol haritası seçin. Çünkü meslekler değişecek. Yapay zeka bazı iş kollarını dönüştürecek, bazılarını devre dışı bırakacak. Ancak kendini tanıyan, öğrenmeye açık, anlam arayışını sürdüren bireyler bu dalgalı denizde yönünü her zaman bulur. Bugün seçilen bölüm, yarın farklılaşabilir; ama öğrenmeye açık bir zihin, her koşulda ayakta kalır. Bu süreçte öğrencilerin tutkularını işlevsel stratejilerle desteklemesi gerekiyor. İlgi duydukları alanı seçerken, bu alanın farklı meslek kolları ve beceri alanlarıyla kesiştiğini fark etmeleri çok önemli. “Psikolojiye ilgim var” diyen biri sadece klinik alana değil; insan kaynakları, kullanıcı deneyimi, nöropazarlama, dijital danışmanlık gibi alanlara da bakmalı. Çift anadal, yandal, sertifika programları ve proje tabanlı öğrenme gibi araçlarla çoklu kimlikler inşa etmek artık mümkün. Bugünün iş dünyasında mühendis aynı zamanda iyi bir iletişimci olabilir; bir tasarımcı aynı zamanda veri okuryazarı olabilir. Tercih edilen üniversitenin bu geçişkenliğe ve beceri çeşitliliğine imkan verip vermediği, en az bölüm ismi kadar değerlidir. Çünkü geleceğin istikrarı, esnekliktedir.