Değişim yaşamın gerçeği. Her şey değişiyor… Ama her değişim iyiye doğru değil…

Kentlerimiz, özellikle de büyük kentlerimizdeki son yıllarda yaşanan değişimler örneğin… Kentlerimize ihanet ediyoruz…

Bu ihanetle, kent dokusunda ve kentlerin günlük yaşamındaki değişimlerin yarınları daha da karartacağı kesin…

Bir 'avm cinneti' yaşanıyor. 'Alıp götüren vitrinler', 'cellat faturalar', 'yılanların bağdaş kurduğu şehir ışıkları', 'uğultulu mekanlar'…

Metin Turan, 'Mahya' şiirinde bu değişime dikkat çekiyor (*).

'yine cinayete arka duran / ruhunun isteklerini tekrarlıyorsun: / kredi kartları, döviz kurları, banka ekstreleri, aktifler, pasifler / yeni bir dünyanın kimsesi diyorlar artık / barkotumu okutarak / kalbim! diyorum, bir büyüsü olmalı susmanın'.

'Uzak' şiirinde ise 'korkum avazımdan üstün gelir, / büyür gökdelen sarmalında' diyen şair, 'yoksa hayat mı bankamatik durakları, ambulans sesleri' diye sorar.

O, yıllardır Ankara'da yaşayan, kenti doğrudan gözlemleyen, yozlaşmasına tanık olan şair, bu değişimi konu almaz mı hiç?

'Kent Soytarısı' şiiri şöyle başlar:

'kirlenmiş yağmur, / külrengi bulvar / bir çeyrek yüzyılda siyah bir sudur / akar başkent göğünden bozkıra doğru'.

Yıllarca geri sayımı beklenen metro açılışlarını anımsatarak 'elde tilkiden bıyık bir kedi maskotu kondular' der.

'inkara gelir bütün yeminler / refüjlerde her mevsim kıyım / bir de yurdum ağaçları terk edilir de / göçe zorlanır afrika'dan, italya'dan kavaklar // zaman ki üstgeçitle altgeçit arasında yan yana nokta / palyaçosu bol, zengin bir sirktir Ankara!'

Onu bu dizelere götüren yaşantı birikimini ise bir söyleşisinde (**) şöyle aktarır:

'1977'de, orta okul son sınıf öğrencisi olarak ilk indiğim yer Samsun asvaltıdır ve onlu yaşlarını yeni devirmiş, memleketin serhaddinden gelmiş tıfıl bir çocuğun imgeleminde canlandırdığından da kocaman ve başka olan bir kentti Ankara. İlk kez o kadar taşıtı bir arada görebilmiştim, Gençlik Parkı gibi bir mekanı, sonra ilk işyerim olan, özellikle hafta sonları çocuklarıyla birlikte insanların ziyaret yeri yaptıkları Atatürk Orman Çiftliği, Çubuk Barajı, kitap kokusunun sarmaladığı Zafer Çarşısı… Tiyatro izlemek için doldurduğumuz salonlar, resim galerileri… Belleğime bu mekanlarla örülmüş bir dolu anının yaşandığı Ankara. Sonra, büyüdü, büyüdükçe olgunlaşacağına, kıyıma uğrayıp, kirlendi.'

Ona göre, 'her şeyi paraya tahvil eden anlayışın ürünü'dür kentteki bu kirlenmenin, yozlaşmanın nedeni. Son çeyrek yüzyılda kentlere karşı işlenen cinayetlerin özetini, Ankara özelinden somutlamaya çalışır Turan:

'Meydanı, parkı, yürüyüş alanları sınırlı, var olanlarda ise insanın 'gözetlendiği' deyim yerindeyse gazino kültürüne özgü bütün cıvıklıkların bulvara, caddeye, sokağa taştığı; şehirciliği dört şerit, sekiz şerit otobanlar yaparak son hız otomobillerle turlamak olarak algılayan bir kent yöneticiliği… Şehri bir başından bir başına kaba demir yığınlarından örülmüş üstgeçitlerle kuşatıp, bir de bunları sınır tanımaz arsızlığın maharetiyle ışıklandırmalar… Bellek tarumarlığı da denebilir buna.'

Kentlerimize karşı işlenen bu cinayetlere tanık olmak üzüyor elbette duyarlı insanları… Daha iyi yaşanacak, daha mutlu olunacak kentler yaratmak çok da zor değil oysa… Bunun için de 'her şeyi paraya tahvil etmeyen' yöneticilere ve kentlilere gereksinim var.

Evet kentlilere…

Şairler bu yaralayıcı dönüşümün acısını duyar, hüznünü yaşarlar, yazarlar. Kentlileri duyarlı olmaya çağrıdır bu aynı zamanda.

Kentli olmaya, olabilmeye çağrı…

_____________________________

(*) Metin Turan, 'Ağustos Aldı Sırlarımı', Şiir, Ürün Yayınları, İkinci Basım: Temmuz 2013, Ankara.

(**) Işık Kansu, 'Metin Turan'a Sorular', Karşılaştırmalı Edebiyat Dergisi Metin Turan Özel Sayısı, 2019/1.