Türkiye’de ve dünyada her yıl binlerce insan, yaşamla ölüm arasındaki ince çizgide organ bağışı bekliyor. Buna rağmen, modern tıbbın en önemli başarılarından biri olan organ naklinin önünde hâlâ “organ nakli günahtır” gibi yanlış inanışlar büyük bir engel oluşturuyor.
Sağlık Bakanlığı’nın 2025 yılı verilerine göre Türkiye’de 25 bin 245 kişi böbrek, 2 bin 650 kişi karaciğer ve bin 477 kişi kalp nakli bekliyor. Bu hayati konuya farkındalık oluşturmak amacıyla her yıl 3–9 Kasım tarihleri arasında “Organ ve Doku Bağışı Haftası” çeşitli etkinliklerle kutlanıyor.
“Bir Can Kurtarmak, Bütün İnsanlığı Kurtarmaktır”
Araştırmacı Yazar Dr. Hülya İskenderoğlu Bahat, organ bağışıyla ilgili dini yanlış inanışlara dikkat çekerek, “Bakara Suresi’nin 73. ayetinde, bir canın başka bir can aracılığıyla yeniden hayata döndürülmesi anlatılır. Modern tıbbın organ nakliyle başardığı şey aslında bu ayetin çağlar öncesinden verdiği mesajın somut bir yansımasıdır.” dedi.
Dr. Bahat, ayrıca Maide Suresi 32. ayette geçen ‘Kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur; kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur’ hükmünü hatırlatarak, “Bu çaba, dinin yaşatmaya verdiği en güçlü cevaptır.” ifadelerini kullandı.
“Aklı İnkâr Eden İnanç, Vicdanı Susturan Dindarlık İnsanı Eksik Bırakır”
Organ bağışının hem bilimsel hem de ahlaki yönünün göz ardı edilmemesi gerektiğini vurgulayan Bahat, şunları söyledi:
“Aklı inkâr eden bir inanç, vicdanı susturan bir dindarlık insanı eksik bırakır. Müminizm kitabımda da vurguladığım gibi, bilimin çatıştığı değil birbirini tamamladığı bir anlayışa ihtiyacımız var. Yaşatmak sadece tıbbi bir eylem değil, aynı zamanda kutsal bir sorumluluktur.”
Dr. Bahat, organ bağışına yönelik önyargıların kırılmasının toplum vicdanı açısından büyük önem taşıdığını belirterek, “Her bağış, yeni bir hayat demektir. Dinin özü de insanı yaşatmaktır.” sözleriyle konuşmasını tamamladı.




