Veremli fakir kız ile mühendislik tahsilini Avrupa'nın paralı okullarında yapmış zengin aile çocuğunun dillere destan umutsuz aşklarını yansıtan Yeşilçam filmlerini izlerken az mı gözyaşı döktük.

Siyah-beyaz filmi izlerken erkekler kendilerini jönün, kadınlar da her öksürüşte mendili kan deryasına dönen ölümün pençesindeki fakir aile kızının yerine koyup hıçkıra hıçkıra ağlamadı mı?

Ya o üstü gelinlikle örtülü tabutun omuzlarda taşınma sahnesi.

Bir yanda fakir ailenin, kızlarını son yolculuğuna uğurlarken perişan halleri, öte yanda paraya tapınan zengin ailenin gideni geri getirmeyen pişmanlık gözyaşları…

Ve elbette ki tabuta omuz verenlerin en önünde ağlamaktan göz pınarları kurumuş zengin oğlanın sessiz feryatları…

Beyaz perdede ''son''yazısını görmeden koltuğundan kıpırdamayan çiftlerin, birbirlerine yaşlı gözlerle bakışları

O dönemler, sonu ölümle biten Yeşilçam filmlerinin, ana temasıydı, veremli kızla zengin oğlanın sonu ölümle biten aşkları.

Korkunun adıydı verem…

Kabustu…

Yaşamı sonlandıran illetti.

Çağın amansız hastalığıydı.

Bir neslin korkulu rüyasıydı…

Okullarda, minik öğrencilere ölümcül hastalıktan korunmak için yapılması gerekenler anlatılırdı sık sık…

Toplantılar, sempozyumlar, paneller düzenlenir, yaşlı-genç herkese hastalıkla ilgili bilgiler aktarılır, yapılması gerekenler madde madde anlatılarak beyinlere nakşedilirdi.

Herkes uyardı alınması gereken önlemlere.

Minikler işi biraz abartır, on metre ileride bulunan bir kişinin öksürmesi halinde ağzını, burnunu yanından eksik etmediği mendille kapatırdı.

Tıp alanındaki gelişmeler, ilerleyen yıllarda koruyucu aşının bulunması bu amansız hastalığın sırtını yere getirdi.

Verem, korkulu rüya olmaktan çıktı.

Veremli kızla, zengin oğlanın aşklarını yansıtan Yeşilçam filmlerinin modası da son buldu.

Bugünlerde de malum pandemi yüzünden yıllar öncesinin o sonu ölümle biten filmlerini izler gibiyiz.

Ardı arkası gelmeyen ölümler…

Ürküten istatistikler…

Üstelik, marifetmiş gibi sergilenen akıl almaz sorumsuzluklar…

Geçmişle kıyaslayınca

İnsan sorgulamadan edemiyor…

Bir yanda, solunum yollarını mendille kapayan minikler,

Öte yanda, yatlarda, parklarda vur patlasın, çal oynasın tepinenler.

Kimilerinin bedeni büyüdükçe, beyni mi küçülüyor?

Onu da araştırmak lazım…