Bir fotoğraf…
Beyaz bir otomobil.
Ön pencere de arka pencere de açık.
Ön pencereden dışarı sarkan yüz çok tanıdık.
Tel bıyıklı demem yeter belki.
Hani dudak üstünde incecik uzayan türden…
Başında eskiden özel şoförlerin mutlaka giydikleri türden bir kasket. Pencereden dışarı çıkmış eli ileriyi işaret etse de, gözleri geride.
Arka pencereden de bir baş çıkmış dışarı…
Genç bir kadın…
Belli ki kuaförde (O yıllarda şimdiki gibi kadn kuaförleri var mıydı acaba?) biçim verilmiş kısa saçları yanağına doğru kıvrılıyor.
Öyle etkileyici bakmış ki… Fotoğrafa bakınca, en önce o kadının gözleri dikkat çekiyor. İleriye bakan gözleri.
Kocaman açılmışlar. Gözlerinin ağı gökyüzü genişliğinde sanki…
Ve…
Arkadan otomobili iten birisi var…
Genç birisi…
Kısa kıvırcık saçlı…
Gözleri ileriye bakıyor doğal olarak…
Fonda ise ağaçlar.
Belli ki sonbahar.
Çünkü ağaçlar çıplak.
Yaprak yok hiç birinde. Çırılçıplaklar…
***
Fotoğraf dedimse de, bu bir film karesi.
(Zaten filmler fotoğraf karelerinden oluşmaz mı? Hızla, arda arda gözümüzün önünden geçen fotoğraf karelerinin yaşattığı bir yanılsamadan oluşmaz mı filmler?)
Tunç Başaran'ın yönettiği 1969 yapımı bir filmin karesi…
'Küçük Hanımın Şoförü'.
Karedekiler mi?
Ayhan Işık, Belgin Doruk ve Süleyman Turan.
***
Süleyman Turan, 2003 yılında Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde Yaşam Boyu Onur Ödülü'ne değer bulunmuştu.
Orada ödülü alırken yaptığı konuşma önemlidir.
Popüler olmuş, tüm toplum tarafından bilinen birisinin böbürlenmesi değil, o beyaz otomobili iten kişi olarak konuşmuştu. Kendinden değil, Yeşilçam emekçilerinden söz etmişti.
O gün pek ayrımına varılmadı belki…
Ama bu, bir yaşam biçiminin, emeğe saygı üzerine kurulu bir yaşam biçiminin altını kalın kalın çizmekti.
***
Aradan yıllar geçti…
Duyduk ki Süleyman Turan ölmüş.
Kalbi dayanamamış sonunda.
Bırakmış çarpmayı…
Yunus Emre'nin dizelerini anımsatan bir ölüm üstelik…
'Bir garip ölmüş diyeler / Üç günden sonra duyalar'.
Hem de sonbaharda, Eylül'de…
Tıpkı o film karesindeki gibi ağaçlar çıplakken…
***
Belli ki bir eylül gününde çekilmiş o film karesini anımsadım ben de…
Yıllar sonra yine bir eylül ayı…
'O genç o arabayı itmeyi bıraktı!'
Dedim önce.
Sonra sordum kendi kendime:
'Bıraktı mı?'
***
Münir Özkul'un ölümünün (Ocak 2018) ardından gazetecilere şunu söylemişti:
'Koskocaman bir Münir Özkul sözlük anlamında yok artık.'
Süleyman Turan da 'sözlük olarak' yok artık.
Oysa hep itilecek o otomobil…