ABD'nin Suriye'nin kuzeyinden çekilme kararının ardından yaşanan gelişmeler üzerinde belirleyici bir etkisi olması beklenen Erdoğan-Putin görüşmesi Moskova'da gerçekleşti...

Hiç kuşkusuz, zirve sonucunda en çok merak edilen husus, Türkiye'nin Fırat'ın doğusu ve Menbiç odaklı yapmayı planladığı harekat ile ilgili Putin'in görüşleriydi...

Ne var ki, liderler, bu merakı giderecek hiçbir şey söylemedi!

O nedenle görüşmelerin içeriğini ve olayların seyrini yorumlamak isteyenler 'satır aralarını' okumak gibi güç bir işle karşı karşıya kalmış bulunuyorlar.

***

Satır aralarını okumak, söylenenlerin neden söylendiğini anlayabilmek kadar söylenmeyenlerin neden söylenmediğini de değerlendirmeyi gerektiren bir iş...

Bu açıdan bakıldığında Türkiye'nin hazırlığını yaptığı operasyon gibi önemli bir konuya iki liderin görüşmesi sonrasında değinilmemesi, bu konuda ortak bir görüşe varılamadığının bir göstergesi olarak yorumlanabilir...

O zaman Putin'in konuşmasında '1998 mutabakatı'na neden atıfta bulunduğu da anlaşılabilir.

***

Putin'in bu konuda kullandığı ifade şöyle:

'Suriye-Arap hükümeti ve Türkiye Cumhuriyeti 1998 sözleşmesi var. Eminim ki bu birçok hususu kapatan bir temeldir. Bu konuları ayrıntılı bir şekilde konuştuk.'

Hatırlayalım:

'1998 Sözleşmesi', PKK'nın sınırdaki faaliyetleri karşısında Türkiye'nin o zamanki Suriye hükümetine (Beşar Esad'ın babası olan Hafız Esad yönetimine) verdiği bir ültimatom sonucunda varılan bir anlaşmaydı...

Bu ültimatom sonucunda PKK lideri Abdulah Öcalan Suriye yönetimi tarafından ülkeden çıkarılmış, PKK'nin kuzey Suriye odaklı tüm faaliyetlerine son verilmiş, böylece iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir sayfa açılmıştı...

Bu yeni sayfanın sonucu olarak da iki ülke arasında liderlerin birlikte tatil yapmasından ortak bakanlar kurulu toplantılarına kadar uzanan iyi ilişkiler kurulmuştu.

***

O günden bugüne köprülerin altından çok sular aktı...

Yine de Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyine müdahaleye hazırlandığı bir dönemde Putin'in bu anlaşmaya atıfta bulunması anlamlı...

Çünkü sonuçta verilmek istenen mesaj şu: 'Suriye hükümeti ile anlaşın, Şam yönetimi bölgeye egemen olsun ve isteklerinizi -yani PYD/PKK'nin Türkiye'yi hedef alan siyasi ve askeri faaliyetleri için bölgeyi kullanmasına son verilmesini- sağlasın.'

***

Bu mesaj, bir anlamda o bölgede operasyona hazırlanan Türkiye'ye 'kırmızı ışık' yakılması anlamına geliyor...

Çünkü Türkiye, halihazırda meşru kabul etmediği Esad yönetimi ile tüm köprüleri atmış durumda.

***

Mevcut koşullarda 'Rusya'nın tutumu ve görüşleri bizi bağlamaz' deyip geçmek de kolay değil...

Çünkü Rusya'nın muhatap olarak gösterdiği Şam yönetimi o bölgede kendi izni olmadan yapılacak bir operasyonu ülkesine yapılmış bir saldırı olarak göreceğini ilan etti...

Bu durumda Şam'ın talebiyle Rusya'nın bölgede hava sahasını kapatması Türkiye'nin yapacağı operasyon açısından büyük sıkıntılar yaratabilir.

***

Putin'in yaptığı açıklamada üzerinde durduğu bir konu da İdlib...

Bu da ayrı bir sıkıntı kaynağı...

Çünkü Rusya'nın desteğiyle Suriye ordusunun İdlib bölgesine yapacağı operasyon Astana süreci sayesinde son anda önlenmiş, buna karşılık bölgedeki terör örgütlerinin silahsızlandırılarak denetim altına alınmasıyla Türkiye görevlendirilmişti...

İdlib'de El Kaide'nin devamı olan HTŞ'nin son günlerde yaptığı saldırılarla Türkiye'nin desteklediği ÖSO'yu gerilettiği ve bölgede egemen konuma geldiği biliniyor...

Rusya ise bu bölgeden gelebilecek tehditleri önlemeyi birinci plana koyuyor...

Bu durumda Putin'in görüşme sonrasında bu konuya diplomatik bir dille de olsa değinmesi, Türkiye'ye 'Fırat'ın doğusunu bırak, İdlib'e bak' mesajının verilmesi anlamına geliyor.

***

En önemlisini sona bıraktık...

Putin, konuşmasında PYD örgütünü 'Kürtlerin temsilcisi' olarak gördüğünü tekrarladı...

Ve şunları söyledi:

'Bu bölge şuan Kürtlerin elindedir. Şam Kürtlerin temsilcileriyle görüşmeli. Diyalog hem Suriye toplumunda uzlaşma sağlayacak, hem Suriye'nin hem de komşu ülkelerin hayrına olacaktır.'

***

Sonuç: Türkiye-Rusya arasındaki görüş ayrılıklarını gidermek amacıyla düzenlenen Moskova zirvesinin tüm iyi niyet jestlerine ve sözlerine karşın bu hedefe ulaşamadığını söyleyebiliriz.