Ne zaman savunmasız, ağzı dili olmayan bir canlıya, bir kediye bir köpeğe eziyet edildiğini görsem, sahibi tarafından acımasızca kırbaçlanan atların önüne çöküp hıçkıra hıçkıra ağlayan, yaşadığı derin ıstırapla çıldırıp, akıl hastanesine düşen ünlü Alman filozofu Friedrich Wilhelm Nietzsche'yi hatırlarım. Hatırlarım; çünkü aynı ruh haline kapılmış halde bulurum kendimi… Bu zalim, merhametsiz, kanunsuz, keyfi düzen benim gibi pek çok insanı da çıldırmanın eşiğine getiriyor.

'Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği' adlı eserinde ünlü yazar Milan Kundera şöyle der: 'Gerçek insan iyiliği, ancak karşısındaki güçsüz bir yaratıksa bütün saflığı ile özgürce ortaya çıkabilir. İnsan soyunun gerçek ahlaki sınavı (iyice derinlere gömülmüş, gözlerden uzak sınavı) onun merhametine bırakılmışlara davranışında gizlidir: Hayvanlara. Ve işte bu açıdan insan soyu temel bir yenilgi yaşamıştır, o kadar temel bir yenilgi ki, bütün öteki yenilgiler kaynağını bundan almaktadır'

Türkiye'nin çeşitli kentlerinden gelen kapkara haberler, Kundera'nın bahsettiği bu ahlaki sınavdan geçemediğimizi gözümüze sokuyor adeta. Ankara'da Mamak Belediyesi'nin, Konya'da Büyükşehir Belediyesi'nin hayvan barınaklarında gördüğümüz merhametsizliğin çırılçıplak hali karşısında, insan, insan denilen yaratımsı mahlûktan kaçıp, bir kedinin bir köpeğin şefkatine sığınmasın da ne yapsın. Çünkü, tanık olduğumuz vahşetin izahı güç.

Konya Büyükşehir Belediyesi barınağında, daha birkaç aylık yavru kedilerin, hava almayan poşetlere doldurulduklarına suçüstü yapıldı. Sormazlar mı, kediler kime saldırıyordu beyler?

Barınakta, köpekler aç susuz bırakıldığı için birbirlerini yiyorlar. Kamuoyunda infiale neden olan görüntülerin birinde ise barınak görevlisi elindeki kürekle, savunmasız bir canlıyı kafasına vura vura öldürüyor; bir diğeri sürükleyerek götürüyor.

Vahşete tanıklık edenlerde de vicdanın zerresinin kalmadığı seyirciliklerinden anlaşılıyor. Çünkü, herhangi bir şaşırma, öfke, kızgınlık ifadesine rastlanmadığı gibi işkenceci görevliyi engellemeye dönük herhangi bir çaba da bulunmuyor. Köpeklerin vahşice öldürülmesinin rutin bir işlem haline getirildiği, normalleştirilerek kanıksandığı, barınak çalışanlarının gayet rahat olan davranışlarıyla ayan beyan ortada…

Sanki orada o küreğin sesini hiç duymamış gibiler. Duyamazlar… O vahşi güç karşısında kendini savunamayacak zavallı bir canın acı çığlıklarını duyabilmek için biraz merhamet, az buçuk gören bir göz, huzursuz olabilen bir vicdan lazım… Anlıyoruz ki, bunların hiçbiri, Mevlana gibi sevgi diliyle konuşan bir değerin yetiştiği, güya dindar bir kentin belediyesinin barınağında hiç bulunmamaktadır. Tıpkı Mamak Belediyesi'nde, Ordu Belediyesi'nde ve daha pek çok barınakta olduğu gibi… Barınaklar, sahipsiz canları tedavi etmek, aşılamak, kısırlaştırmak için vardır; kürekle vurularak, ağızları bantlanmak suretiyle canlı canlı toprağa gömülerek öldürülmeleri için değil…

Bir avuç hayvan severin aslında bir hafta öncesinden belediye başkanını haberdar ettiği ancak olayın üstüne gidilmeyince kamuoyuna duyurdukları o korkunç görüntüler karşısında insanlığımızdan utandık, lanetler okuduk, beddualar ettik ve hesap sorulsun istedik.

Konya Büyükşehir Belediye Başkanı ise, Türkiye'de sorumluluk makamında bulunan her yöneticinin yaptığı gibi olayı münferit vaka diyerek hafifletme yoluna gitti. Hayvan barınağının altyapısını öve öve bitiremedi; neymiş ameliyathaneler, röntgen cihazları hatta küvözler, yerden ısıtmalı barınaklar varmış. İnsan söylemeden duramıyor. Keşke röntgen cihazını almak kadar seçtiğiniz elemanların yüreklerinde sevgi, merhamet, vicdan gibi duyguların olup olmadığına da baksaydınız.

Bakmamışsınız.

Allah kahretsin sizi…