Tv muhabiri deprem bölgesinde kurulan çadırlara yerleştirilen ailelerle röportaj gerçekleştirmek ve gelişmeleri aktarmak için son hazırlıklarını yapıyor.
Kameraman da çekime hazır.
Geri sayım başlıyor ve ilk adım atılıyor.
Muhabirin yüzünde adeta güller açıyor.
Biraz daha zorlasa yüzüne yayılan gülümseme kahkaha tufanına dönüşecek.
Sanırsınız ki felaketzedeler için kurulan derme çatma çadırın değil, ultra lüks villanın tanıtımını yapıyor.
Hafifçe eğilerek içeri giriyor, ama vücudunun yarısı neredeyse daha dışarıda.
'Burası antre' diye başlıyor anlatmaya.
Çadırın bir köşesine dört kişiden oluşan depremzede aile tesbih tanesi gibi dizilmiş, bakıyorlar öylece.
Muhabirin keyfine ise diyecek yok.
Belli oluyor her halinden.
Bir adım daha atarak 'Burası da salon' diyor gevşek gevşek, tanıtımın senaryosunun devamında…
Yahu insanda biraz sıkılma olur.
İki göz gecekonduyu, saray yavrusu diye itelemeye yeltenen uyanık emlakçı gibi.
Bildiğin çadır.
Depremzedeler için gönderilmiş.
Yere serilen kilimde 4 kişi yatsa, 5'inciye yer kalmaz.
Deprem çadırı işte.
Ama bizimki gaza gelmiş bir kere…
Durmak yok.
Kenara asılmış bir örtüyü kaldırarak 'Ooo, burası da kiler' diyor pişkin pişkin.
Kiler dediği yerde de toplasan 3, bilemedin 5 su şişesi var.
Bir başka görüntü geliyor aklıma…
Bu kez kahramanımız daha mesleğin başında olduğu her haliyle sırıtan kadın muhabir.
Görüntüde bir çadır.
Çadırın önünde oturan yaşlıca bir kadın.
Hemen önünde mangala benzer bir kapta yanan ateş.
Çayını yudumluyor.
Yanında da 10-12 yaşlarda iki çocuk.
Genç muhabir, güleç bir eda ile görüntüyü 'Ooo, çay keyfi' diye betimliyor…
Ardından da bitişikteki çadırı göstererek 'Yakında komşu ziyaretleri de başlar' sözleriyle duruma bir güzellik daha katıyor kendince.
Deprem görüntüleri felaket,
Bu görüntülerise başka bir felaket.