21 Mart’ta yeni bir baharı karşıladık. Gece ile gündüzün eşit olduğu 21 Mart’tan itibaren gündüzler uzamaya, geceler kısalmaya başladı.
Doğa uyandı, su yürüdü, toprak tavına, göçmen kuşlar yurduna geldi.
Gelin görün ki, bahar gönülde gerçekten yaşanmayınca 21 Mart’ı da buruk kutlamıştık. Şimdi doğanın uyanışının ardından Türkiye uyandı.
Baharı iliklerimize kadar hissettiğimiz bir seçimle kendimize geldik şimdi.
22 yıllık karanlıktan sonra AKP kaybetti; 1977 yılından sonra ilk kez CHP, birinci parti oldu, sıkıştığı dar alandan çıktı, Akdeniz ve Ege kıyılarına hapsolmaktan kurtulup Anadolu’nun içlerinde yer tuttu.
Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı ve tüm bakanların çıkartma yaptığı İstanbul’da öyle bir zafere imza attı ki aşk olsun!
İttifaka dahil olsaydı bugünkü başarıdan kendisine pay çıkaracak Meral “apla”nın “özü başına” diyerek “hür ve müstakil” adaylarla girdiği seçimde uğradığı hezimet, onun siyasi açıdan bir hiç olduğunu gösterdi.
Seçmen, tek adam zihniyetine, keyfiliğe, sultanlığa, dinbazlığa, yerelde başka bir iktidar alanı yaratarak “dur” dedi. 
Bu denli ezici farklar oluşmasaydı seçime çok rahatlıkla hile karıştırmak ya da itirazlarla işi yokuşa sürme, zafer ilanını geciktirme planları suya düştü. Türkiye’nin dört bir yanından gelen ve hile yapılmayı zorlaştıran açık farklar karşısında ne yargı hukuksuzluklarına başvurulabilir ne Anadolu Ajansı, TRT, yandaş kanallarla seçim manipüle edilebilirdi. Ancak ve ancak özünde inanılmayan“milli irade” karşısında çaresizlik kokan saygı beyanında bulunulabilirdi. Nitekim öyle oldu.
Şimdi memlekette bir bayram havası esiyor.
Açlık sınırının altındaki asgari ücrete talim edenler, yoksulluk sınırının altında kalan maaşla yaşayan memurlar, güvencesiz çalışan işçi, torpil nedeniyle yazılıda yüksek puan alıp sözlü mülakatta elenenler, geleceği çalındığı için artık başka bir ülkede hayat kurmak üzere Türkiye’yi terk etmek zorunda bırakılanlar, belediyelerin yardım kuyruklarına girecek ve dinen zekat verilebilecek duruma getirilen emekliler, Can Atalay, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala gibi haksız hukuksuz biçimde içerde tutuldukları cezaevlerinde özgürlük bekleyenler, ağacı, suyu, toprağı kirletilmiş doğa, akmasına izin verilmeyen dereler, Akbelen, Fatsa, Bergama, İliç, Ovacık, gülüşünden, eteğinin boyundan, topuklu ayakkabısından rahatsız olunan kadınlar, tarikat cemaat yurtlarında şiddete, tacize, tecavüze uğrayan, okul kantininde bir kaşarlı tost dahi alamayan çocuklar,  randevu alamadığı veya parası yetmediği için özel hastanelere gidemediğinden tedavi olamayanlar, okullara sokulan tarikat cemaat şeyhlerinden muzdarip öğrenciler, izlenen ekonomi politikası nedeniyle zengin daha zenginleşirken fakirleşen milyonlarca yoksul, dilinden, cinsiyetinden, mezhebinden dolayı ötekileştirilen tüm kimlikler ve dahi sokak canlıları bugün bayram ediyor. 
Kirinizin ve kibrinizin, zehirli dilinizin gadrine uğrayanlar, şatafat ve debdebenizi, görgüsüz gösterişlerinizi melul mahzun seyreden boynu bükükler, mülksüzleştirilenler, yıllardır unuttukları bir duyguyu yaşıyorlar.
Bir çocuk gibi seviniyorlar şimdi… 
İklim değişti, Akdeniz oldu. Gülümsüyoruz. 
Bugün 18 bin alem, yedi iklim dört köşe, yer gök, yetmiş iki buçuk millet, börtü böcek düğün dernekte… 
Halaya buyurun dostlar…