İsrail ve Araplar arasındaki çatışma, yüzyılımızın en büyük siyasal, etnik ve dinsel çatışmalarından biridir...

Ancak çatışmanın kökenine baktığımızda aslında bu kavimlerin kardeş (kandaş) olduğunu görürüz...

Her iki topluluk da Sami halklardan gelir ve Afroasya dillerinden biri olan Sami kökenli dilleri kullanır; kökenleri peygamber olarak kabul ettikleri Hz. İbrahim’in farklı kadınlardan doğan oğullarına kadar uzanır...

Dolayısıyla Araplarla Yahudiler arasındaki bir savaş bir tür “kardeş kavgası”dır!

***

Filistinliler ise M.Ö.12. yüzyılda tarih sahnesine çıkan ve “Deniz Halkları” olarak adlandırılan Batı Anadolu ve Trakya kökenli halkların en önemlilerinden biridir... 

Tarihi kaynaklarda Pulasatiler, Peles(e)tler veya Palasglar olarak geçen bu halk, Anadolu’da Hitit İmparatorluğunun yıkılmasının ve şiddetli bir kuraklığın ortalığı kasıp kavurmasının ardından yerleşik bulundukları Batı Anadolu’nun Karya bölgesinden yola çıkarak güney Anadolu boyunca Doğu’ya doğru göç etmiş ve Lübnan üzerinden Mısır’a ulaşmışlardır. Daha sonra yaklaşık M.Ö. 10. yüzyılda Yahudi krallıklarını birleştirerek İsrail’i kuran efsanevi kral Hz. Davut tarafından Lübnan bölgesine yerleştirilmişlerdir. Filistin, adını bu topluluktan almıştır.

***

Lidyalı tarihçi Xsanthos’a göre ise Pelasgların anavatanı Lidya’dadır...

Homeros da İlyada’da Pelasglardan, Troyalıların yanında yer alan ve onlarla birlikte Anadolu’yu istila eden Akhalarla savaşan bir halk olarak söz eder ve yerleşim yerlerinin “bereketli Larissa”, yani Gediz Ovası olduğunu söyler..

Pelasgların dilinin Luvice olması da onların bir Anadolu halkı olduğunu göstermektedir.

***

M.Ö. 12. yüzyılda Pelasglar (Pelesetler/Pulasatiler) Hitit İmparatorluğuna bağlı bir halktı; dolayısıyla sonradan göç ettikleri bölgelerde kimi zaman “Hititler” olarak da tanımlanmışlardı... Anadolu’dan götürdükleri ana tanrıça Hepa da zamanla Filistin’de “Havva olmuştu...

Halikarnas Balıkçısı olarak tanınan Cevat Şakir Kabaağaçlı, bu dönüşümü şöyle anlatmaktadır:

“Hepa, Batı Anadolu’ya geçtiğinde Hebe ismini alır. Anadolu göçmeni Pulasatiler, Heve’i Kudüs’e taşırlar ve burada da Heve, Havva’ya dönüşür. Havva Ana tanrıçası burada Kudüs’ün önemli kahramanı Adamos (Adem) ile evlendirilir.”

***

“Deniz Halkları”nın Ortadoğu bölgesine yaptıkları göçler ve akınlar sırasında kendileriyle birlikte götürdükleri Anadolu kökenli bir diğer tanrıça da Kibele’dir...

Halikarnas Balıkçısı’nın görüşüne göre Kibele adına kurulan tapım yerlerinden biri Mekke’de bulunan Kabe’dir. Kabe, aynı zamanda Kıble olarak da adlandırılmaktadır.

Müslümanlar Mekke’yi fethettiklerinde bu ismi muhafaza etmişlerdir.

***

Anadolu’dan kalkıp Filistin’e giden halk topluluklarının beraberlerinde götürdükleri bir başka tanrı daha vardır: Frigya olarak bilinen bölgede tapılan Attis...

Attis’in, adı Yahudi kutsal kitapları olan Tevrat ve Zebur’da da “Adonay” olarak geçer. Suriye bölgesinde de İbrani dilinde ‘Efendimiz’ anlamına gelen Adon ya da Adonay olarak bilinir. Sami kavimlerde domuz etinin “tabu” olmasının sebebinin de Adonay’ın bir yaban domuzu tarafından öldürülmesi olduğu söylenir.

***

Bilindiği gibi Ortadoğu’nun en eski halklarından Yahudiler tarihin değişik dönemlerinde yaşadıkları topraklardan sürülmüş ve ancak Yirminci yüzyılda eski vatanlarında yeni bir yurt kurabilmişlerdir...

Ancak bu yurdu kurar kurmaz yaptıkları ilk iş Filistinlileri (ve Arapları) binlerce yıldır üzerinde yaşadıkları topraklardan kovmak olmuştur...

Şimdi Filistinliler kendilerine yeni bir yurt aramaya koyulmuştur.

***

Türkiye, son on yılda Ortadoğu’nun en fazla göç alan ülkesi durumundadır...

Gazze’de yaşanan son olaylara bakılırsa dünyanın dört bir yanındaki savaş alanlarından kaçanların sığındıkları ülkemize yakında bir de Filistinli göçmen akını başlayacaktır...

Bu ihtimal gerçekleşirse tek bir tesellimiz olacaktır:

Ne de olsa burası onların da anayurdu sayılır!