Faiz tartışması üzerine yazdığımız yazıda, bu konuya bakışın göreli olduğunu söylemiş ve 'Vatandaş, genellikle faizle para alıp sıkıntıya düştüğü için faize iyi gözle bakmaz. Ama diğer yandan kendisine cebindeki paranın değerinin düşmesinin nedeninin faizin düşüklüğü olduğu söylendiğinde o iddiayı da yabana atmaz!' demiştik...

Bu davranış tarzı yalnız bireyler açısından değil, siyasal yönetimler açısından da geçerlidir...

Üstelik, bu yalnız günümüzde değil geçmişte de böyle olmuş, o nedenle faiz konusunda hiçbir zaman bir görüş birliği sağlanamamıştır.

***

'Faiz paranın kirasıdır'...

O nedenle faiz tartışması paranın ve parayla yapılan ticaretin tarihi kadar eskidir...

Sermaye sahipleri, genellikle faizleri yükseltmenin bir yolunu bulmuş; ancak faizler aşırı yükselince bu kez toplumsal düzen bozulmuştur.

***

Yüksek faize karşı önlemlerın yer aldığı ilk 'resmi belge' Hammurabi Kanunları'dır...

Ne var ki, hem o dönemde hem de daha sonraları bu önlemler ancak belirli koşullar altında kısmen etkili olabilmiş, borçlular ne zaman 'paraya sıkışsa', faizciler yasayı görmezden gelerek ya da 'Hile-i Şeriye' yoluna başvurarak borçluları soymuştur...

Öyle olunca da faize karşı kanunların yeterli olmadığı yerde bu kez dini otoriteler devreye sokulmuştur.

***

Orta çağlarda Yahudiler faizcilikleriyle tanınmışlardı...

Oysa Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat faizi yasaklamaktaydı...

Çıkış ve Tesniye kitapları ise faizin ancak Yahudi olmayanlara uygulanmasına cevaz vermiş, bu kadarı Yahudi tüccarların orta çağların ilk bankerleri haline gelmesine yetmiştir.

***

İslam dini de, faize karşı tavır almıştır...

Bunun nedeni, daha bu din doğmadan önce Mekke ve Medine'deki Arap toplumlarının iç dengesinin faiz nedeniyle aşırı bozulmuş olmasıydı...

Ticaret yolları üzerinde yaşayan ve ticaret ve yağmacılıkla geçimlerini sağlayan bu aşiretlerin içindeki dayanışma (asabiyet) faiz ve yağmacılık nedeniyle ortadan kalkmış, aşiretlerin üst katmanları elde ettikleri gelirler sayesinde aşırı zenginleşirken alt katmanlar zenginlere borçlanarak onların köleleri haline gelmişti.

***

Kureyş aşireti mensubu olan Hz. Muhammed de gençliğinde ticaret yapmış, ancak servet sahibi olmadığı için yüksek faizden olumsuz etkilenmişti...

Daha İslam dini doğmadan önce, yüksek faiz nedeniyle kabile yapısı içinde doğan çelişkilerden ötürü Ebu Leheb, Ebu Süfyan, Ebu Cehil gibi önde gelen Kureyş aşireti önderleri kendi aralarında 'aşiret içinde eşitliğe riayet edeceklerine' dair bir sözleşme yapmak zorunda kalmışlardı...

Ne var ki, eşitliği bozan sosyal koşullar değişmediği için bu sözleşme lafta kalmış, daha sonra Hz. Muhammed faizciliği eleştirince bu kişiler İslam dinine karşı tavır alarak onun Mekke'den kovulması ya da öldürülmesi yönünde karar almışlardı.

***

Hz. Muhammed, Medine'ye göç etmek zorunda kaldığında buradaki Yahudi dinine mensup Arap kabileleri de, başlangıçta Mekke ile aralarındaki çelişki nedeniyle onu himaye eden bir tutum takınmalarına karşın daha sonra faize karşı tavrından rahatsız oldular...

Kuran'daki faiz karşıtı hükümler de bu değişimlere paralel olarak sertleşti...

Al-i İmran suresinde 'Ey iman edenler, kat kat faiz yemeyin' ifadesi yer alırken Bakara suresinde 'Faiz yiyenler, şeytan çarpmış kimsenin kalkışı gibi kabirlerinden kalkarlar. Bu, onların 'Alışveriş de faiz gibidir' demeleri yüzündendir.' ifadesi kullanıldı.

***

Kısacası, faiz 'paranın kirası' olduğu için geçimini büyük ölçüde ticaret yaparak sağlayan Arap toplumları içinde faizcilik (riba) bir türlü ortadan kalkmadı...

'İslam ve Kapitalizm' başlıklı önemli bir kitap yazmış olan Fransız tarihçi, sosyolog ve doğu bilimci Maksime Rodinson, bu konuda şunları yazmaktadır:

'İslamın doğmuş olduğu Mekke toplumunda faizle borç alıp vermek ve mali sermaye işletip geliştirme tarzı iyi biliniyordu. Kuran'ın ribayı yasaklamış olmasına rağmen, (faizin) daha sonraları alabildiğine uygulandığına hiç kuşku yoktur (...) Ribanın yasaklanması uygulamada pek etkili olmadı, zira yasa bilginleri kuramsal yasaklamaları başka biçimlere dönüştürmekte ustaydılar.'

(Devam edecek)