Yirmibirinci yüzyıla girişimizi kutladığımız günler daha dün gibi...
Şimdiden bu yeni yüzyılın neredeyse dörtte birini geride bıraktık...
Peki, bu yirmi küsur yılda dünyanın gelişmiş ülkeleri neyle uğraştı biz nelerle uğraştık?
***
İşe siyasetten başlayalım...
ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Belçika, ve benzeri Avrupa ülkeleri bu süre içinde ne önemli bir siyasal kriz ne rejim tartışması ne de anayasa tartışması yaptılar...
Bu dönemde bu ülkelerde bir çok hükümet geldi ve gitti ama bu olaylar ne bir rejim tartışması ne de bir siyasal kriz yarattı.
***
Biz ise yirmibirinci yüzyıla üç partili bir koalisyon hükümetiyle girdik. O yıl ciddi bir ekonomik kriz patladı...
Yardım için kendisine umut sağlanan IMF, krize çözüm olarak 15 Kanun değişikliği önerdi...
Ülkedeki DSP-MHP-ANAP koalisyonu başlangıçta bu öneriye sıcak bakmadıysa da Kasım 2000 ve Şubat 2001'de yaşanan iki mali krizin ardından IMF programını kabul etmek ve bu programın uygulayacısı olarak belirlenen 22 yıldır Türkiye dışında yaşayan bir Dünya Bankası yetkilisini (Kemal Derviş) tek başına Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevine getirmek zorunda kaldı...
Ne var ki, bu şahıs işi ağırdan aldı ve gelmeden önce IMF'nin önerdiği 15 kanun değişikliğinin 15 günde gerçekleştirilmesini şart koştu.
***
Bu kanunlar, sıradan kanunlar değildi...
Bu yasalardan en önemlilerini hatırlayalım:
Uluslararası Tahkim Yasası, 'Yabancılık unsurunun bulunduğu kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıkların' uluslararası mahkemelerde taşınabilmesini sağlıyor, başka bir deyişle Türkiye'de yapılacak yatırım ve hizmetlerde bir anlaşmazlık çıkması durumunda kararı Londra'daki mahkemelerin vermesini öngörüyordu. Bu, bir çeşit kapitülasyondu...
Telekom Yasası ile ülkenin elektronik ve dijital iletişim ağı yabancılara satılıyordu...
Şeker Yasası ile şeker pancarında taban fiyatı desteği kaldırılıyor, üretime kota konuluyor, devletin elindeki şeker fabrikalarının satılmasının ve ülkenin şeker pazarının nişasta bazlı şeker (NBŞ) üreten yabancı şirketlerin eline geçmesinin yolu açılıyordu...
Tütün Yasası ile tütün üretimine kota konuluyor, sigara fabrikalarının tamamının satılmasıyla tütün piyasasının yabancıların eline geçmesi sağlanıyordu...
Tuz Yasası ile tuz işletmelerinde devlet tekeli kaldırıldı, İşletmelerin tamamı satılıyordu...
Doğalgaz Piyasası Yasası ile doğalgazda devlet tekeli kaldırılıyor, elektrik başta olmak üzere enerji sektörü yabancıların eline geçiyordu...
Merkez Bankası Yasası ile Merkez Bankasının görev ve yetkileri kısıtlanıyordu...
Bankacılık Yasası ile ülkeye gelecek sıcak paranın güvenliğini sağlaycak önlemler alınıyor, bu önlemler sayesinde bankacılık piyasasının yarıdan çoğu yabancıların eline geçiyordu...
İhale Yasası ile kamu ihalelerine yabancılar için konulan sınırlamalar kaldırılıyor, tüm devlet ihalelerinin özel şirketlere yaptırılması sağlanıyordu.
***
Bu yasaların çıkarılmasının ardından aslında Dünya Bankası ve IMF tarafından görevlendirilmiş olan Kemal Derviş Türkiye'nin davetine icabet etti...
Etmekle de kalmadı, Türkiye'nin 'tek adamı' olmak için iktidarın büyük partisi DSP içinden bulduğu dostlarla yeni bir parti kurarak DSP-MHP-ANAP koalisyonunu devirmeye çalıştı... Derviş, bunu başaramadıysa da onun yarım bıraktığı iş, 15 Temmuz 2002 tarihinde erken seçim çağrısı yapan iktidar ortağı MHP'nin lideri Bahçeli atrafından tamamlandı. Yapılan seçimde üç koalisyon ortağı da baraj altında kalırken, muhalefetteki İslamcı parti'nin içinden çıkan bir grup tarafından kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), ilk kez katıldığı seçimden tek başına iktidar olarak çıktı...
Bu seçim Türkiye'nin o tarihten günümüze kadar olan kaderini belirleyecek ve siyasal yapısını değiştirecekti.
(Devam edecek)