Yeni yıl her zaman yeni umutlara gebe olmuştur...
Çünkü içinde yaşadığımız zaman, bir kural olarak bize mutsuzluk getirir ve biz bu durumun yeni bir oluşumla tersine dönmesini bekleriz...
Bu bekleyişin adıdır umut!
***
Ne var ki insanlığın yaşamında her yıl günü gelince sona ermiş ama umudun 'görevi' hep bir sonraki yıla devredilmiştir...
Kısacası, umutlarımız gerçekleşmese de umudumuz yitmemiştir...
Bu dünyada olmazsa 'bir sonraki dünyada', o da olmazsa hiçbir zaman erişilemediği için adı 'ütopya' (olmayan ülke) olan uzak bir 'ada'da onu aramış durmuşuzdur.
***
Peki, 'olmayan bir ülkede' umut aramak nasıl bir iştir?..
Bu, durumun bir umut yaratmaktan çok umutsuzluğa neden olması gerekmez mi?..
Hiç kuşkusuz, bu soru geçmişten bu yana insanların zihinlerini kurcalamış ve ozanları, düşünürleri, filozofları yakın çağlarda olmasa bile geçmişte bir 'Altın Çağ' yaşandığı, o çağda yaşayanların hiç çalışmak ya da zahmet çekmek zorunda kalmadığı, hiç yaşlanmadığı, kavga ve kötülüğü bilmediği düşüncesine sevk etmiştir...
Ardından 'Geçmişte böyle bir çağ yaşanmışsa gelecekte neden olmasın?'sorusu gelmiştir...
İşte bu soru, dünyanın en karanlık çağlarında bile Hesiodos'tan Marx'a varıncaya kadar bir çok düşünür tarafından sorulmuş, sırf sorulduğu için bile insanlar için bir umut kaynağı olmuş ve onlara kötülüklere karşı direnme gücü vermiştir...
***
Antonio Gramsci'yi ülkemizde çok az insan tanır...
Gramsci, 1920'li yıllarda İtalyan Komünist Partisi'nin önde gelen liderlerinden biriydi. O dönemde iktidara gelen faşist Mussolini, demokrasiyi ortadan kaldırmak için komünistler tarafından hayatına kast edildiği gerekçesiyle olağanüstü hal ilan etmiş ve milletvekili olarak dokunulmazlığı bulunan Gramsci de hapse atılmıştı. Yargılandığı davanın savcısı, Gramsci'nin ne suç işlediğini soranlara 'En az yirmi yıl bu beynin işlemesini durdurmamız lazım' demişti...
Gramsci, ülkesinde umutların en çok karardığı, Mussolini'nin diktatörlüğünün sarsılmaz gibi göründüğü yılları cezaevinde geçirdi. Cezaevlerinin olumsuz koşullarında sağlığı bozuldu ve 1934 yılında 'cezaevinde ölmesin' diye şartlı olarak ev hapsine alındıktan kısa bir süre sonra yaşamını kaybetti...
Ne var ki, Gramsci, en kötü koşullarda bile geleceğin güzel günler getireceği konusundaki umudunu yitirmedi, hapishanelerdeki çok kısıtlı ortamlarda yaşarken bile felsefi, tarihi, toplumbilimsel, edebi, ekonomik ve filolojik bilgiler içeren notlar tuttu...
Gramsci'nin 1937 yılında yakınlarına verilen bu notlarda yer alan düşünceleri, günümüzde bile Batı dünyasındaki felsefi tartışmalarda gündemi belirlemekte, özellikle de 'sivil toplum konusundaki görüşleri genel bir kabul görmektedir.
***
Gramsci, karşısına çıkan çelişkiyi 'Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği' olarak tanımlamıştı...
Söylemek istediği şuydu: Kimi zaman öyle koşullar olur ki, akıl yoluyla bir çıkış yolu göremezsiniz; ama ona rağmen umudunuzu yitirmez ve kötülüğe karşı direnme yolunu seçerseniz, iradenizle o 'umutsuz' durumu değiştirecek koşulların yaratılmasına katkıda bulunursunuz... Aklınız, size o koşullar olgunlaşıp yeni bir düzen kurulsa bile sorunların bitmeyeceğini, yeni bir 'Altın Çağ'ın asla gelmeyeceğini söyleyebilir... Ama ne gam!.. Umut o zaman da üzerine düşeni yapar; insanlar sonunda düştükleri yerden kalkar ve hayat sürer gider...
İşte o nedenledir ki, günümüzde Batı dünyasının önemli düşünürlerinden biri olan Terry Eagleton, umut üzerine yazdığı kitabın başlığını 'İyimser Olmayan Umut' koymuştur.
***
Yeni bir yılın eşiğine geldiğimiz şu günlerde ülkenin içinde bulunduğu duruma baktığımızda iyimser olmanın pek mümkün olmadığını hepimiz görüyoruz...
Ama iyimser olunamasa da umutlu olunabilir...
Yeni yılınız kutlu ve umutlu olsun!