Depremler yalnızca binaları değil, insanların ruh sağlığını da yıkıma uğratıyor. Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Serdar Nurmedov’a göre travma sonrası ortaya çıkan “eve kapanma” davranışı, sanıldığı gibi geçici bir isteksizlik değil, beynin kendini koruma altına aldığı bir savunma mekanizması.

Özellikle gençlerde gözlemlenen bu durumun, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ve depresyon gibi ciddi ruhsal rahatsızlıkların habercisi olabileceğini belirten Prof. Dr. Nurmedov, “Evden çıkmamak bir tercih değil, beynin hayatta kalma stratejisidir. Deprem gibi ağır bir travmadan sonra bazı insanlar dış dünyayı tehlikeli algılar, ev onlar için tek güvenli alan haline gelir” dedi.

“DEPREMLER RUHLARI DA YIKIYOR”

Türkiye’nin son yıllarda art arda yaşadığı depremlerin binlerce insanın hayatında kalıcı izler bıraktığını ifade eden Prof. Dr. Nurmedov, fiziksel yıkımın yanında psikolojik dengelerin de sarsıldığını vurguladı:
“Fiziki, sosyal ve maddi kayıpların yanı sıra sarsılan ruhsal denge, uzun yıllar toplum üzerinde etkisini sürdürüyor. Özellikle gençlerde dış dünyayı tehdit olarak algılayıp eve kapanma eğilimi dikkat çekici bir düzeyde.”

Son günlerde medyada yer alan “deprem sonrası evden çıkamayan gençler” haberlerinin aslında daha derin bir sorunun dışa yansıması olduğunu belirten Nurmedov, bu davranışların kaçınma mekanizması (avoidance) olarak tanımlandığını ve travmatik stresin bir göstergesi olabileceğini söyledi.

“Uzun süre dışarı çıkmamak, insanlarla görüşmeyi bırakmak ve günlük aktiviteleri ertelemek depresyon, kaygı bozukluğu veya sosyal izolasyonun habercisi olabilir. Buna ‘hayat anlamsız’, ‘hiçbir şey yapmak istemiyorum’ gibi düşünceler eşlik ediyorsa durum ciddidir” uyarısında bulundu.

“ZORLAMAK DA, TAMAMEN SERBEST BIRAKMAK DA YANLIŞ”

Prof. Dr. Nurmedov’a göre travma sonrası eve kapanan bir gence karşı en büyük hata, ya aşırı baskı yapmak ya da tamamen kendi haline bırakmak:
“Zorlamak direnci artırır, kişi daha çok içine kapanır. Ancak ‘bırakalım kendisi toparlasın’ anlayışı da sorunun kronikleşmesine yol açar. Aileler yargılamadan dinlemeli, duygularını önemsemeli ve birlikte küçük günlük hedeflerle yeniden hayata dönüş planı yapmalıdır.”

Ailelerin azarlama, kıyaslama veya zorla dışarı çıkarma gibi davranışlardan kesinlikle kaçınması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Nurmedov, travma sonrası birçok gencin dijital dünyaya yönelerek duygusal acıdan kaçtığını söyledi:
“Saatlerce telefonla oynamak, oyunlara sığınmak ya da sanal ortamlarda vakit geçirmek, duygusal acıyı bastırmak için kullanılan bir yöntemdir. Ancak bu durum zamanla yalnızlaşmayı, sosyal becerilerin körelmesini ve ‘Hikikomori’ benzeri izolasyon sürecini tetikler.”

Uzun süren izolasyonun yalnızca ruhsal değil, fiziksel sağlığı da olumsuz etkilediğini belirten Nurmedov, “Kişi iki haftadan daha uzun süredir içe kapanmış, günlük yaşam işlevlerini yerine getiremiyor, okuldan ya da işten uzaklaşmışsa durum ciddidir. Sosyal ilişkiler kesilmiş, gerçeklikten kopma belirtileri başlamışsa veya sosyal medya hesaplarını kapatmaya başlamışsa, artık günler değil, saatler içinde profesyonel destek almak gerekir” dedi.

“SESSİZ ÇIĞLIKLARI DUYMAK GEREKİR”

Eve kapanan kişilerin tembel ya da isteksiz olarak damgalanmaması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Nurmedov, “Eve kapanan bir insan, aslında travmanın görünmeyen enkazı altında nefes almaya çalışıyordur. Görmezden gelmek değil, anlamak ve destek olmak gerekir” diye konuştu.

Nurmedov, bu tür vakalarda ilk adımın ruhsal durum değerlendirmesi olduğunu, gerek görüldüğünde ilaç tedavisi ve travma odaklı psikoterapi ile sürecin yönetilebileceğini belirtti:
“Travma odaklı terapiler, duygusal yükün işlenmesinde etkili yöntemlerdir. Aileye psikoeğitim verilerek hem kişinin zorlandığı alanlar hem de doğru destek yöntemleri öğretilmelidir.”

Prof. Dr. Serdar Nurmedov sözlerini şöyle tamamladı:
“Unutulmamalı ki, travmadan çıkan her insan, yeniden hayatla bağ kurma mücadelesi veriyor. Bu mücadelede onu anlayan bir el, bazen en güçlü tedavidir.”

Muhabir: İrem Akbay