Bir önceki yazımızı, 'Denge politikası, düşmanları birbirine karşı kullanan ve uzun vadede dengesizlikleri artıran basit bir 'tahterevalli oyunu' olabileceği gibi doğru bir stratejinin ürünü de olabilir' sözleriyle bitirmiştik...
Bugün, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminden günümüze kadar izlenen dış politikaları bu açıdan kısaca değerlendirmeye başlayacağız.
***
Önce bir noktayı belirtelim...
Komşumuz Rusya ile ilişkiler, bütün bu süre boyunca olumlu veya olumsuz yönde belirleyici olmuştur...
Osmanlı devleti, Rusya ile 200 yıla yakın bir süre savaşmış, sonunda Rusya ağır basmaya başladığı zaman İngiltere ve Fransa'yı karşı bir denge unsuru olarak devreye sokmuştur...
Rusya'nın İstanbul'u ve Kafkas bölgesini ele geçirerek Hindistan yolunu kesmesini ve Avrupa'ya güçlü bir şekilde girmesini istemeyen bu iki devlet, 1853 Kırım Savaşı'ndan başlayarak ne zaman Rusya Osmanlı ordularını yenilgiye uğratsa Osmanlı devleti lehine devreye girmişler, ama bunun faturasını kapitülasyonların genişletilmesi, Kıbrıs gibi stratejik bazı bölgelerin onların denetimine ve yönetimine bırakılması, yüksek faizli borçlanmanın yolunun açılması gibi tavizlerle ödetmişlerdir...
İngiltere ve Fransa'nın baskısı yoğunlaştığında, bu kez Rusya onlara karşı devreye sokulmuştur...
Bu 'tahteravalli usulü denge', terazinin kefesinin ağır bastığı yönde politika izleyen paşaların sadrazamlığa getirilmesiyle pekiştirilmiştir... Örneğin İngiltere'nin yardımı gerekiyorsa İngiliz yanlısı Kıbrıslı Kamil Paşa, Rusya'nın yardımı gerekiyorsa 'Nedimof' lakaplı Mahmut Nedim Paşa, sadrazam koltuğuna oturtulmuştur.
***
1908 yılında İngiltere ve Rusya'nın Osmanlı devletinin Avrupa'daki topraklarının paylaşılması konusunda anlaşması, bu dönemin sonunu getirmiştir...
İkinci Abdülhamid'in tahttan indirilmesi ve İttihat Terakki yönetiminin iktidara gelmesine yol açan bu olaydan sonra İngiltere-Rusya ortaklığına karşı emperyalist paylaşım mücadelesine geç katılan ve bu nedenle iki devletle rekabet halinde olan Almanya ile ilişkiler güçlendirilmiştir...
Ancak bu politika da Almanya'nın provokasyonuyla Osmanlı devletinin Birinci Dünya Savaşına mecburen katılması ve savaş sonunda her iki ülkenin de yenilgiye uğramasıyla sonuçlanmıştır.
***
Yenilgi sonrasında Osmanlı devleti parçalanarak büyük bir bölümü işgal edilmiştir... Türkiye'nin emperyalist işgale karşı mücadeleye başladığı dönemde Rusya'da da sosyalist bir devrim gerçekleşmiş ve Lenin başkanlığındaki yeni yönetimle Mustafa Kemal Paşa yönetimindeki Ankara yönetimi her iki ülkeye de doğrudan ya da dolaylı olarak müdahale eden İngiliz-Fransız emperyalistlerine karşı güçlerini birleştirerek ülkelerini kurtarmışlardır...
İki ülke arasındaki dayanışma, sonraki yıllarda da devam etmiş ve Türkiye-Sovyetler Birliği dostluğu, İkinci Dünya Savaşı başlayıncaya kadar iki ülkenin dış politikasının değişmez bir unsuru olmuştur...
Bu yakınlaşma 1930'lu yıllardan başlayarak ekonomik alandaki işbirliğinin de gelişmesine yol açmış ve Türkiye'nin 'devletçilik' politikasıyla kamu sektörünü güçlendirmesi sonucunu doğurmuştur.
***
Türkiye Cumhuriyeti, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Rusya ile dostluğun yanı sıra İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, hatta kurtuluş savaşı döneminde Anadolu'yu işgale yeltenen Yunanistan ile iyi ilişkiler kurmuş, tüm komşularıyla dostluk bağlarını geliştirmiştir...
Ulusal ve iktisadi bağımsızlığın yanı sıra 'yurtta sulh, cihanda sulh' sloganında ifadesini bulan barışçıl dış politikası sayesinde İkinci Dünya Savaşı'nın dışında kalabilmiş, savaşa katılan tüm ülkelerde yıkıma yol açan bu felaketten kendini kurtarabilmiştir...
Ancak savaşın ilk döneminde ağır basan ve Sovyetler Birliği'nin önemli bir bölümünü işgal eden Almanya'ya yakınlık göstermesi nedeniyle, Almanya'nın yenilgiye uğramasının kesinleşmesinin ardından şeklen bu ülkeye savaş ilan etmesine rağmen Türkiye-Sovyetler Birliği ilişkileri bir daha eskisi gibi olmamıştır... Dostluğun bozulmasında, bir yandan Türkiye'de özel sektörün savaştan güçlenerek çıkan ABD ile yakınlaşma isteği, öte yandan Doğu Avrupa'nın önemli bir bölümünü denetimi altına alarak bir blok oluşturan Stalin yönetiminin Türkiye'den Kafkaslar ve Boğazlar konusunda kabul edilemez taleplerde bulunması da rol oynamıştır.
(Devam edecek)